Bisiklet
hakkında heyecanlanıp oraya buraya bu heyecanımı yazıp çocukluğum ve bisiklet
anılarımı coşkuyla yazışımı hatırlıyorum ve onları bilinçsizce ama neşeyle
çoşkuyla yazışımın hemen ertesi günü; nedense bugün okuduğum şeylerle zihnim
bir kez daha allak bullak oldu ve yine sorgulamadığım sorgulamadan aldığım
şeylerin bedelini düşünme sırası mı gelmişti.
Düşününce reddedebilecekmiydim nefsim o kadar bilinçli ve yerinde miydi? Şuan bile yapabilir miyim emin olamıyorum ama şunu biliyorum ki okurken her satırı içime oturdu nedense… çünkü küçücük tanımda bile belki bilinçsizce sevinçle yazmıştım ama deli gibi binip canım çıkana kadar bindiğim ve bilinçsizce bundan zevk aldığım o anların hissiyle yazmıştım.
Düşününce reddedebilecekmiydim nefsim o kadar bilinçli ve yerinde miydi? Şuan bile yapabilir miyim emin olamıyorum ama şunu biliyorum ki okurken her satırı içime oturdu nedense… çünkü küçücük tanımda bile belki bilinçsizce sevinçle yazmıştım ama deli gibi binip canım çıkana kadar bindiğim ve bilinçsizce bundan zevk aldığım o anların hissiyle yazmıştım.
Şimdi
ne var ne alaka diyeceksiniz birkaçınız yada hepiniz ben bile bazen egrçek
hayata çevremde dönüp durduğum yaşamaya çalıştığım hayata alışınca boşver yahu
ne suçun vardı sanki ne yanlış yaptın gayet masumaneydi… farkında olsan ne
yapabilirdin desemde gel gör ki bu durum içimdeki acıyı nedense susturmuyor…
belki saçma ama öyle… başka hiç mi acıyacak bişiyin ağrıyacak üzülecek bişey
yok demeyin ufak gibi görülsede saçma gibi görülsede temel sorunlar aslında bu
tür çelişkilerden bunların brleşmesinden ve altında yatan yanlışlardan ileri
geliyor.
Neyse
öncelikle ismet özel bakın ne demiş bisiklete;
‘’’ Türkiyenin
teknikle tanışması her ne kadar Osmanlı devletinin batılılaşma politikasıyla
bağlantılı olarak hız kazanmışsa da teknik araçların ülke içinde yaygınlaşması
günlük hayatını batılıya göre düzenlemek isteyen züppe ruhlu insanların
sürükleyici gücü sayesinde mümkün olmuştur. Bu insanlar toplumda örnek alınacak
yerlere de sahip olduklarından misyonlarını yerine getirmekte zorluk
çekmemişlerdir.
Bütün zorluk
günlük hayatını Frenkleştirmek istemeyen bazı dindarın tepkilerinekarşı
koymaktan ibaret kalmıştır. Bu zorluğu altederkende bir hile yapılmış ,
dindarların toplumun gelişip ilerlemesine muhalif oldukları düşüncesi yaygınlaştırılmıştır.
Oysa dindarlar batıdan gelen teknik ürünlerin
çevresinde bir günah halesi taşıyor olmalarına dikkati çekmişler her şeyden
önce. Avrupa mallarinin yerli sanayi
çökerttiği bir dönemde
dindarların temel meselelere eğilmeyip son derece yüzeyde bazı
itirazlarla oyalanması yadırganabilir.
Ama bilinmeli ki batı bizim içimize,
içimizdeki ajanları vasıtasıyla zaten son derece fantezi bir tarzda girmiştir.
Dindarların bu duruma karşı çıkarken yalnızca ‘’ hayır ‘’ demeleri hayır
demekten başka bir yolun mevcut olmayışındandır.
Düşünün
bisiklete binmeye başlamış insanlar. Hangi yüksek teknolojinin ürünü bu
bisiklet? Topluma katkısı ne? Bugün içinde bulunduğumuz teknik çerçeve bisikletten söz etmeyi anlamsız kılacak kadar değişti. Ama o
günlerde Tevfik Fikret bisiklet diye bir şiir bile yazmış. Şöyle;
Uçar uçar
gibi kumlar, çemenler üstünde,
Geçen şu taze kadın bir numune-i hevesat (bir hevesli örneği)
Ayaklarında kanatlarla sanki aşk-u hayat
Uçar, uçar gibi kumlar çemenler üstünde.
Geçen şu taze kadın bir numune-i hevesat (bir hevesli örneği)
Ayaklarında kanatlarla sanki aşk-u hayat
Uçar, uçar gibi kumlar çemenler üstünde.
Meşam-ı ruha entel lezzetinde neşrediyor
Ten-i rakikı baharın esir-i nüknetini;
Şitabı, titreterek aine-i taravetini;
Pırıl pırıl uçuyor, muttasıl uçup gidiyor.
Uçup uçup gidiyor; sonra pürgurur u garam
Zemine resm ile bir nazlı hatt-ı istifhamı
Güzel değil mi şu halim, bakın! Diyor… parlak,
Güzel, evet reyişler, güzel bu cazibeler,
Güzel fakat bu tehalük nedir, değilse eğer
Hayatı birkaç
adım fazla koşturup yormak?
Bu şiirden
kalkarak bazı olayları açıklamanın ne derece yerinde olacağını bilemem ama,
anladığımız kadarıyla bu firenk hayranı insanlar avrupa’dan aldıklarını da kendileri bakımından anlamlı kılamamışlar, belli bir yere
oturtamamışlar.
Fikret, bir kadının bisiklete binip cilve yapmasını pek hoş buluyor ama iş mekanik hıza gelince duralıyor. ‘’ hayatı birkaç adım fazla koşturup yormak’’ tan adeta şikayet eder gibi. Demek ki bir burjuva kafası, anlayışı yok onda. Hem burjuva anlayışından mahrum olup hem de batıcı olmak bizim ülkemizde yüzyıllardan beri anlaşılmaz bir köle zihniyetinin devamına sebep olmuştur.
Fikret, bir kadının bisiklete binip cilve yapmasını pek hoş buluyor ama iş mekanik hıza gelince duralıyor. ‘’ hayatı birkaç adım fazla koşturup yormak’’ tan adeta şikayet eder gibi. Demek ki bir burjuva kafası, anlayışı yok onda. Hem burjuva anlayışından mahrum olup hem de batıcı olmak bizim ülkemizde yüzyıllardan beri anlaşılmaz bir köle zihniyetinin devamına sebep olmuştur.
Batının
teknik ürünlerinin kullanımına karşı
çıkan dindarlar, bu ürünlerin ortamına karşı çıkıyorlardı aslında.
Bisiklete binmiş, eteklerini savura savura giden kadını gördükten sonra, bir
dindar tutup şiir mi yazsın yani? Yeni devir
19.08.1977 ‘’’’
Bu
noktada biraz durup, Türkiye,ye gelen ilk bisikletlerden birini gördüğü günlere
ait anısını aktardığımız Refik Karay'ın bisiklet düşmanlığından da söz edelim.
Karay önce şöyle der:
"Ben
ömrü billahi bisiklete ayağımı basmadım. Zira kuru ardımı avuç içi kadar sert
bir yaylı meşin parçasına iğreti dayayarak çala bacak, iki büklüm, dünyayı
görmeden, çıngır mıngır ve şansız, şerefsiz dolaşmaktan, etrafımı görmekten
ziyade kendime baktırmaktan zevk alamayacağımı anlamıştım.
Hayalimde
bisikleti maymuna pek yakıştırırdım. Derdim ki: "Bunu
maymunlar diyarında bir maymun icat etmeliydi!" Nihayet, bir gün aklımdan
geçeni cambazhanede gördüm: Dört elbiseli maymun bisiklete binmiş, karşımda
geçit resmi yaptı. Anladım ki maymun Hindistan cevizi ağacından sonra kendisine
en çok yakışan yeri bulmuştur!"
Bu
bisiklet düşmanı, ne zaman ki genç kızların bisikletler üzerinde çayırları,
yolları kapladığını görür, birden fikir değiştiriverir! Bakın bunu nasıl
anlatıyor: "Bu yaz İstanbul köylerinde, bisikletli körpe hanımların üçer
beşer gezintilerine şahit oldum, fikrim değişti, hoşlanmıştım. Bisiklet ,
modern kız için, eski görücü iskemlesinin yerini görüyor. Yalnız yüzünü değil,
asra uygun atletik kabiliyetini de ortada tetkik ediyoruz. Artık gelinimizi
bisiklet üstünde seçeceğiz. Hem bunun zamana uyan sembolik bir manzarası da
var: Baldırları oturduğu meşin gibi katı, ayaklarının altı, bastığı pedallar
kadar sert, kösele tenli bir peri- şortlu yirminci asır meleği- saadete doğru,
nikelden iki kanat açmış, uçuyor!"
Çetin altanın milliyetteki şu yazısı sonrasında…
‘’’………
2 tekerlek üstünde pedal basarak hızlı gitme mucizesinin bisikleti için,
babaannemin kuşağı “şeytan arabası” derdi. ……….‘’’
‘’’…….
Babaannemin kuşağının bisiklete “şeytan arabası” dediği dönemlerde; bazı sivri
dilliler, Hazine’den geçinmeli mesleksiz “mevki sahibi” bürokratlarla da dalga
geçmeye başlamışlardı…...
Ve
artık Türkiye’nin nereye gitmekte olduğunu düşünmeyi biraz da torunlarımın
kuşağına bırakmak istiyorum ama, olmuyor.
O kıskaçtan bir türlü kurtulamıyor zavallı kafacağızım... ’’’
Sanırım
biraz utanç biraz acı ya da çokca sızıyla buluştum çelişkilerimle bir kez
daha….
bilmiyorum,
sorulması gereken çok soru var!
2 yorum:
Bu meseleye paralel olduğunu düşündüğüm, benzer bakış açısıyla pantolon mevzusunu da düşünmek lazım. Olayı sadece "tesettürün kural ve kaidelerine uygun biçimde giyildiğinde" ve "soğukta, rüzgarda daha rahat olması" açısından ele almak, malesef hakikatin üstünü örtmektir.
Hazreti Peygamberin (sav) “erkeklerden kadın giysisi, kadınlardan da erkek giysisi giyerek karşı cinse benzeyenlere...” şeklinde başlayan “karşı cinslere kendilerini benzetenlere lanet olsun” hadisinde bedduası malum iken… kadınlar neden pantolon giyer?
Belki uç bir noktadır, belki buna varana kadar düşünmemiz gereken başka mühim meseleler vardır -ki var- ama bir ara bunu da düşünmek lazım değil mı?
Neden pantolon? Hangi düşünceyle, hangi haklı sebeple, bu taviz niye?
Dikkat edilmesi gereken bir çok husus var,çok haklısınız...
Rabbim uygulamayı ve bu yolda sebat edebilmeyi nasib etsin inşallah...
Yorum Gönder