13 Mart 2013 Çarşamba

Mimar ve Yazar Semih Akşeker


Daha öncesinde karşılıklı tartışıp bu konudaki sıkıntılardan dert yandığım arkadaşım DeliceZeytun bugün bana giderayak bir sürpriz yapıp önüme açık didiklemem için bir isim bırakmış.

Hassasiyetimi önemseyen biridir kendisi ve endişelerimi sorularımı ve dahi dert edindiğim şeyler konusunda Hızır gibidir maşallah.

Semih Akşekerin kendisine henüz ulaşamamış ve dahi kitaplarını edinememiş olsamda şöyle bir edindiğim izlenimleri ve dikkatimi çekenleri sizlerle paylaşmak istedim.

Birçok konuda olduğu gibi bu konu da da heyecanıma engel olamayıp hemen paylaşma gereği hissediyorum nedense…

İlgili kaynağa ve metne şu adresten ulaşabileceğiniz gibi bende kısa kısa alıntılar yaptım; 


Buyrun;

Mühim bir konu olan; müminin ihtiyacı ve zaruriyeti hakkında;

‘’  Hz. Peygamberimiz diyor ki, "zarurî büyüklükte bir evin haricinde evler edinmek, büyük evlerde yaşamak sahibine sorumluluk getirir öbür tarafta. Herkes ihtiyacı olan büyüklüğü yapsın, bir; ikincisi, hiç kimse lüks ve konforla başkalarını ezmesin". Hz. Peygamber, bugünkü dilde konuşursak, mimarînin, nesnenin insanı, özneyi ezmemesini söylüyor. Ama bugün görkem, büyüklük, şaşaa artık temel bir mimarî argüman oldu. ‘’

Mimari de dikkat edilmesi gerekenlerden;

‘’ Mimarî dediğimiz şey iklimden, topraktan, başka dinlerden etkilenen bir şey... İslam mimarîsi derken, İslâmlardan ve mimarîlerden bahsedilebilir. Pakistan'da da İslam var, Balkanlar'da da...

 Dolayısıyla, katıksız, saf bir İslâm mimarîsi bulmak mümkün değil. Ama o mimarînin temellerini Hz. Peygamber'in işaret ettiği bazı değerlerde görmek mümkün. Mesela Mekke'de, Hz. Peygamber'in peygamberliğinin ilk 13 yıllık döneminde, tuvaletler ve banyo evin dışında. Ama Medine döneminde, yani Hz. Peygamber ipleri eline aldığında, mimarîde bir değişikliğe gitmiş, "hayır" demiş, "bundan sonra tuvalet ve banyo evin içine dahil edilmeli". Bunun birkaç sebebi var: Birincisi, mahremiyet; insanların başkaları tarafından rahatsız edilmemesi. İkinci bir değer de şu hikâyeden çıkartılabilir: Hz. Peygamber Medine'ye geldikten kısa bir süre sonra cami yapımına başlıyor. Cami arsalarının satın alınması süreci çok mühim. Adaletsizliğe asla izin vermiyor. Mutlaka parasını ödeyerek satın alıyor. Ayrıca, cami yapımına bütün Müslümanlar iştirak ediyor. Buradan dahi çıkartılabilir, insanların oturacakları binaları kendilerinin yapması önemseniyor.
 Apartman sisteminde böyle bir şeye imkân yok. İnsanın üretimine katılmadığı bir yapıda oturması ona bir zûl. Toplu konut inşa eden şirketlerde çalışmak durumunda kaldığım için biliyorum: Daireyi sahibine teslim ederken adamcağız sormaya başlıyor: "Tavanımı maviye boyar mısınız, şurasını böyle yapar mısınız?" Hayır, yapamıyoruz. Çünkü uygulayıcıya baştan bir renk verilmiş, insanlara onu dayatıyoruz.

İnsanlar rengine dahi katkılarının olmadığı bir ortamda yaşamak durumundalar. Bu doğru bir şey değil. Öyle bir model geliştirmeliyiz ki, insanlar oturacakları evleri kendileri yapsınlar, yapımına mümkün olduğu kadar çok katkıda bulunsunlar. Yoksa matbaa baskısı gibi, aynı tipolojide binlerce, yüzbinlerce ev insan fıtratına ters. İnsan ev yapımına katıldığında istediği planı da uygulamaya çalışır. ‘’

--

Ve bir söyleşi de sorulara verdiği cevapları buyurun;

Apartmanlarla derdiniz ne? 

‘’Benim derdim modernizmle. Apartmanlar bir hayatı dikte ediyor. 3 artı 1, 4 artı 1... Buna karşıyım. Bu vahşet. İnsanlar yüzlerce yıldır apartmanlardan daha kötü yerlerde yaşamamışlardır.
Bunlar oturanı değil yapanı mutlu eden yapılardır. Öyle apartmanlar var ki bire 5 bire 7 kazandırıyor. Konut politikalarını tespit edenlerin hukuksuzluğudur bu. Türkiye bu haliyle Çin'e benziyor. Çin'de de 50 katlı apartmanlar yapılıyor, orada da kapitalizm dehşetle yaşanıyor. Apartmanlar insan haklarına aykırı. ‘’

‘’  'Milli servetimiz mezarlıklarda yatıyor'
Şehirdeki mezarlıkları beğeniyor musunuz? Bir şehirde nasıl yaşandığının özeti gibi gelir bana hep... 

Modern şehirlerde mezarlıklar hep insanlardan uzaklara kaçırılır, çünkü insanlara ölümü hatırlatır. Mezarlar insanları rahatsız eder. Ölümü unutsunlar, tüketmeye devam etsinler diye böyle yapılıyor.
Benim bir vasiyetim var, cüzdanımda saklıyorum: Mezarımın üstüne beton dökmeyin! Ben ömrüm boyunca betonla mücadele etmişim, toprağa karışıp gideyim. Şu an Türkiye bütün milli servetini mezarlıklara gömüyor. Bir mezarın etrafına konan mermerlerin maliyeti nedir? 10 milyon mezarlık olsa, hepsini 1 milyarla çarpsanız Türkiye'de fakirlik kalmaz. ‘’
‘’ Bakın bizim İslam şehirlerinin en önemli özelliği plansız olmasıdır. Halk kendi evini kendi yapar, hiçbir dikte yoktur. Doğru olan da budur. İslam şehrinde yöneten müdahale eder, "Yolları çok daraltmayın" der mesela... Kimse komşusunu üzecek bina yapmaz, adaletsiz davranmaz. ‘’
‘’Kuran ve hadis kaynaklarından mimari ve şehircilik sahalarına işaret eden nass'ları tespit etmeye çalıştım. 30'a yakın ayet, hadis var. Bir hadiste "Komşunun manzarasını kapama, rüzgârını kesme" diye bildirilir. ‘’

--
--
--
--
http://www.tekderistanbul.org/yazarlar/2-semih-akseker.aspx
--

Şöyle ki bu konu da umutsuz dum açıkcası ama kalebodur un koordinatörlüğündeki o münazara ki; bir nevzat sayının dücane cündioğlunun konuşmaları ve bazı şeylerin artık gündeme gelmesi beni umutlandırdı derken Semih Akşeker diye bir mimarın varlığından haberdar oldum.

Üniversite 1 ve 2 de gelgitlerle bocalayan benliğim ve algıyamadığım birçok unsurla yön bulmaya çalıştığım bazı şeyler 3 ve 4. Sınıflarda ise aklımda bazı şeylerin itirazları ve bunlara yakın ortamların olmayışı rahatsızlığıyla acı ve umutsuzluğa yol açmışken;

Şimdi 4.sınıfın son yarısında tamda bu sene 2013 ün gündemi mimariyle bazı şeyler dertlenilmeye başlandığını ve birilerinin bu konu üzerinden aslında bir şeyler yapmakta olduğunu ve tam da bu kentsel dönüşüm sürecinde bir bir gün yüzüne çıktığını görmek umut verici gerçekten.

Umarım Türkiye yi ve Türkiye de yaşayanların ne istediğini hepsinden öte biz insanların aslında ne istediklerini fark etmek ve en doğruya ulaşmak için çırpınmak çok elzem.

Araştırma projesi konum ‘’pencere’’ dolayısıyla benimle fikrini paylaşmak isteyen başka bir arkadaşla konuşurken ki lafın dönüp dolaştığı yer şuydu;

Dipnot: bu konu hakkında da mutlaka araştırdıklarımı ve insanlardan aldıgım cevaplarımı kendi fikirlerimi paylaşacağım inşallah

Vardığımız nokta suydu ki; değişiyoruz değşiyoruz desek de insanoğlunun açlığı ihtiyaçları arzuları hep aynı aslında. Eskiden avluya yada caddeye açılan bir aralıktı pencere ve insanları dış dünyayla iletişime sokan bir objeydi. Şimdiler de de aynı geçmişteki gibi sanal hayatla ve dış dünyayla olan iletişimimiz için gerekli bir obje konumunda değişenler tartışılır eleştirlir ve sonucları oldukça manidardır.

Türkiye de insanların bu arzu ve ihtiyaçlarından eskiden kendilerinde var olanlardan inançarından ve yaşam tarzlarından utanmadan geçmişlerine sırtlarını dönerek değil de kendilerine bakarak kendileri için en iyisini bulup kendilerini geliştirmeleri gerekiyor.

Özgürlük hakkında da burada alıntı yaptığım birkaç nokta vardı hatırlarsak şöyleydi insan özgürlüğünü başkası tarafından almaz kendisi özgürlüğüne kavusursa kurtuluşa erer. Bu yüzden batıya bakmak bize özgürlük sağlamaz akşine başımızı elimizi gözümüzü bağlamamızı insan kendi kafesini taşıyan tek kuştur kısa filminde ki gibi (izlediklerim _tek kuş _başlığında bulabilirsiniz)kafese kitlenmemizi sağlar.

Bu sebeple Amman dikkat!!

Şimdilik bu kadar…
….


Hiç yorum yok: