10 Mart 2013 Pazar

Stalker_

 Film bittiğinde cümleleri kafadaki soruları nasıl toparlayacağınızı bilemediğiniz bir etkisi var. kafanızı allak bullak etmeye yetecek derecede güçlü. yani şu şudur dedirtmiyor film bir sürü soru işareti bırakıyor. en çok dikkatimi çeken şeylerden bahsedeyim kısaca… 

Tutku hakkında geçen düşünceler oldukça dikkatimi çekti mesela; herkes tutkuyu bir haz olarak değerlendirir hata bilirsiniz bisküvisi bile var ve reklam tamamen tutkunun hazzını anlatır. ancak bu filmde dikkatimi çeken şey tamda burası diyorki ‘' tutku bir duygusal enerji değildir insanların ruhlarıyla dış alem arasındaki çelişkidir aslında''. 

İstedikçe isteriz çelişkiyi deştikçe artar; bu istek acaba haz aldığımızdan mıdır duygusal bir açlık mıdır yoksa kendimizi tanımak için bilmek isteme arzusu yada tanımlayamadığımız iç ve dış arasındaki bağlantılardaki sorunlar mı? 
peki tutku bir arzu değil midir yani? eğer filmdeki gibi çelişkiyse çelişkiye acıkan bir insanoğlu… biraz garip gibi; toparlayabileceğimi sanmıyorum şuan bunun gibi aynı cümleler etrafında dönen tonlarca soru sorulabılır. 

Başka bir noktaya geçeyim sizi sıkmadan belki de saçma bir nokta takıldığım yer * 



Oldukça manidar başka bir husus ise filmde geçen güçlü ve güçsüzlük hakkındaki yorumlar… güçlendikçe ve katılaştıkça insan ölüme yaklaşır gibi bir ifade kullanmış yönetmen ve insan ne kadar aciz güçsüzse varlılığın izleri görülür. burası da çok hassas bir mevzu bence. insanoğu sürekli güçlü olmaya çalışır halbuki. acı verici bir çelişki var. ve kendim için söyleyim duygusallığı sevmem oldukça uzaklaşmaya çalışan biriyim yani katılaşmaya duygusuzlaşmaya çalışırım. oysa yönetmene göre bu ölüme yaklaşmak. bilmiyorum belki de benim ki yaşamdaki acıyı hissetmemek için ölmek istemek belki bir yorgunluk. ölümü istemek de yanlış aslında o da ayrı bir mevzu… ölümü istemeyin imtihan süremi kısat diye dua edin demişti yanlış hatırlamıyorsam peygamber. bazen istememek için çok uğraşmam gerekiyor itiraf etmem gerekirse… neyse filmden çıktım sanırım * geçtim... 


Kuru tünel diye adlandırılan şelaleli geçit alanının insanoğlunun şakası olduğundan bahsedilmiş. komik mi trajik mi… insanoğlu o kadar çok şaka yapıyor ki aslında… ve bir çoğumuz kuru denildi diye dibimizden geçen şelaleyi göremeyip kuruymuş gerçekten diyebilecek kadar aptallaşıyoruz 

Filmin iz bulurken kullandıkları metaforları ve iz sürüş biçimleri bir sonraki adım için gelebilecek tehlike için sürekli bir tetikte olma hali ve hep bir metaforla öncesinde deney yaparak ilerlemeleri; ulaşmak isteyenlerin birinin kimyacı birinin yazar olması ve olaylar hakkında ilerlerken kendi iç dünyalarında bişileri sorgulamaları bana yoğun bir şekilde küp filmini hatırlattı nedense…. 

Yalnız burada yazar ve kimyacı var ama stalker olarak adl edilen kişinin mesleği yada yaptığı işi umutları insanlıktaki amaçsız gibi görünmesi! öyle bile olsa profesörün zone dedikleri yeri patlatmak istediklerinde dünyadaki umudum her şeyim diye o bölgeyi tariflemesi…. yazarın onu tanrı gibi hissetmesi ve bomboş bir saçmalık için ugrastığını ifade etmesi… ve insaların bu dünyada bişi oldukları yada olamadıkları halleri sorgulayan bu sahneler oldukça manidar ve doluydu bence. çok büyük bir eleştiri vardı bu kısımda! bilim adamı yazar olarak yetişmiş insanların süpheyle bakmaları ve inanmamaları öyle olsa dahi bu işi bitirmek patlatmak istemeleri… inanmıyorsa insanlar neden yok etmek isterler. stalker için bir umutmuş evet merakları gtti çözüldü. stalker ın öğretmenim diye bahsettiği kişinin intiharı ile yazarın anlamamışsın sen hırsına yenik düşmedi aslında zone da bişi olmadığını fark etti dediği mevzuda aslında başka bir şeye atıftı. 

Her şey olabilir herkesin dediği doğru olabilir ama orada tek bir kişi var ki orada var olmaya çalışıyor. o bu şu olmak bişiler bulmak değil belki de sadece varolmayı hissetmeye çalışıyor stalker bunu nereden hissettim dersek yüz ifadesi olarak stalkerin filmin basından sonuna kadar olan sahnelerinde hep bir acı ve telaş varken tek huzurlu gözüktüğü sahne yürüyüşe cıkıyorum dediği an yere yatıp orayı hissettigi ve sonrasında çıçekler açmaya başlamış dediği repliğinde ki içindeki heyecanıydı. o sahneler dışında hep bir endişe telaş acı hissetmiştir stalker. 


Yazar stalkerın evet şimdi bir yüzyıl yaşayacaksın dediği sahnede yazarın cevabı da oldukça tanıdıktır ‘' neden sonsuza kadar değil?'' insan şikayet etse de acı çekse de hep yaşamak ister ve dahi hep daha iyisini ister. 

Akifin insan şiiri var okudukça okuyası gelir insanın yine hatırlattı vesselam ve tekrar okudum bir kısmını buraya aldım ama siz bi tekrar baştan sona okuyun, tavsiye ederim ; 

taharrîden usanmazsın, teâlîden teâlîye 
atıldıkça, atılsam şimdi, dersin, başkaâtîye! 
araştırmaktan usanmazsın, bir yükseklikten başka yüksekliğe çıktıkça,atılsam şimdi dersin başka bir geleceğe. 
senin en şanlı eyyâmında, en mes´ûdhâlinde 
bir istikbâl-i dûra-dûr vardır hep hayâlinde. 
senin en şanlı günlerinde, en mutlu hâlinde, 
daha uzak bir gelecek vardır hep hayâlinde. 

bütün esrâr-ı hilkatten haberdâr olmak istersin, 
bu gaybistân-ı hîçâ-hîçten kurtulmakistersin! 
yaratılışın bütün sırlarını bilmek istersin, 
bu hiçlerden ibaret gayb âleminden kurtulmak istersin! 

meâdın, mebdein, hâlin ki üç müdhiş muammâdır... 
durur edvâr-ı müstakbel gibi karşında hep hâzır. 
sonun, başlangıcın, bugünün ki üç müthiş bilmecedir... 
durur karşında gelecek devirler gibi hep hazır 

koşarsın bunların sevdâ-yı idrâkiyle durmazsın, 
hakîkatten velev bir şemme duymazsan oturmazsın 
koşarsın bunları anlamak sevdasıyla durmazsın, 
hakikatin kokusunu az da olsa almadan oturmazsın. 

serâir perde pûş-i zulmet olsun varsın isterse... 
düşürmez düştüğün yeldâ-yı hirmanrûhunu ye´se: 
sırlar karanlık bir perdeyle örtülmüş olsun isterse.... 
düşürmez uğradığın mahrumiyet gecesi ruhunu ümitsizliğe: 

emel, meş´al-keşin, bir reh-nümâhem-râhın olmuşken, 
tehâşî eylemezsin sîne-i deycûragirmekten. 
emel meş'alen, bir kılavuz da yoldaşın olmuşken, 
çekinmezsin karanlıkların içine dalıp girmekten 

gelip bir gün tecellî etse mâhiyyât-ımasnûat, 
taharrîden geçer, bir dem karâr eyler misin? heyhât! 
bir gün gelip ortaya çıksa yaratılmışların mahiyeti, araştırmayı bırakır, 
bir an durur musun? heyhât! 


Stalker ın eşinin sonda sözleri de oldukça manidar ; stalker için ebedi mahkum demiş; biliyorum ebedi mahkumdu acı çekecektik biliyordum ama gri umarsız ve öylecesine bir hayat yaşamaktansa mutlu olabilirdik! burada da bir arayış bir umut var . stalkerin arayışında eşininde aradığı bişiler var. 
aklıma gelmişken…. aradıkları odada telefon ve elektriğin olması da ilginçti ve dahi telefondan profesörün odanın yakınlarında oldugunu bildirmesi. bişilerin arayışında olan insanlar bir yandan da birilerine bildirme ihtiyacı hissediyorlar çok enteresan değil midir... kendı merakları kendı sorguları kendileriyle alakalı oysa ulaştım meramıma erdım dıyebilecekken arama ve söyleme isteği de çok tanıdık ve bir o kadar da garip geldi bana. 

İnsanlar neden bildirmek isterler ki... 

Yanlız kalmak istediğimde hem insanlardan kaçtığım hemde nedense telefonumu başımdan ayırmadıgımı farkettım yalnız kalmak isterken ınsan neden baskasına ihtiyac duyar ki? bu istek beni sinirlendiriyor kendime kızmama neden oluyor nedense... neyse... 

Ve yine fimin sonunda tutku dan bahsetmiş dahası arzu dan! bizdeki arzu bir hazken film ‘'arzunun acılı ve kasvetli çağrısı'' diye nitelendirerek bitirmiş filmi… 


Hiç yorum yok: