Özgürlük ve İnsan
Ali Şeriati’nin İNSAN
kitabından…
'' Üretim araçlarının
gelişmesi, üretim araçlarının karmaşıklaşması, kutuplaşmaların
kesın bir şekilde belirginleşmesi,
özelleşmelerin, toplumsal kurumların yaygınlasması önceden belirlenmiş
toplumsal davranışların artması , bürokrasinin sersemletici hakimiyeti kültürel
akımlar maddi değerler, eğilimler ve alışkanlıklar insanların önceden
yürüyeceği yolu önceden belirlemektedir. İnsanın ne olacağını ve nasıl
olacağına karar veren dışarıdan dikte edilmiş planlar, zorla kabul ettirilen
boyutlar, renkler, metodlar, zevkler, eğilimler, istekler yaşamdan, ruhtan
düşünceden doğan problemler…
Öyle gösteriyor ki
toplumsal yapı grifleştikçe ve uygarlık düzeyi geliştikçe insan ,
özgürlüğünden bişiler kaybediyor. Güçlü toplumların insanları gittikçe
zayıflıyor. Yaşamın daha basit , uygarlığın daha ibtidai olduğu primitif
dönemlerde insanlar daha güçlü ve özgürdürler.
Şimdilerde ise bu durum ‘modern yaşamdan kaçış’ ’ doğaya
Şarlpec in deyişiyle ‘’ çocukluk çağının
günahsızlığına’’ tekrar dönüş şeklinde kendini
göstermektedir. Ne var ki bu samimi bir yakınma olmakla birlikte yanlış
bir tesbiti de beraberinde taşımaktadır.
Gelişmiş toplumsal düzenlerin zindan olarak duyumsanması gerçekçi
bir yaklaşımdır. Ancak primitif dönemlerde yaşayan insanların daha özgür ve
daha bağımsız olmalarına bakarak , bu zindandan kaçıp da doğaya sığınma
düşüncesi doğru değildir. Çünkü kendimizi romantik duygularımızın pençesinden
kurtararak uygarlığın eşiğinde bulunan ve toplumsal düzenin gelişmesinden ve insan üzerinde sultasını kurmasından
önceki dönemlerde yaşayan insanın durumunu bilimsel bir şekilde incelediğimizde
açıkca göreceğiz ki o dönemde yaşayan
insan ‘toplum’ zindanından kurtulmuş bir halde kendini özgür ve bağımsız hissetmektedir. Ancak aynı insan doğa
zindanına hapsolmuştur. Bu tutsaklık onun ruhuna, düşüncesine öyle işlemiştir ki
kendi tutsaklığını dahi hissetmemektedir. Kendi tutsaklığını duyumsamamak ise hem
tutsaklığın kendisi hem de tutsaklığın mutlak zirvesini ifade eden bir
tutsaklıktır.
Bu duygunun açığa çıkması, boğulma duygusu, tutsaklık
duygusu,tutsaklıktan yakınmak,kaçmak isteği,tutsaklıktan kurtulma arzusu,
özgürlüğe giden bir çıkış yolu bulmak için verilen uğraşlar….tarihin tekamül süreci içerisinde bu günün insanına armağan ettiği en ümit verici ve en yüce
hazinelerindendir. İnsan… Özgürlük…Tutsaklık duygusu özgürlüğün gölgelerinden
birisidir. Tutsaklıktan ötürü acı çekmek
özgürlüğe sancılanmaktır…
Gerici feodalizmin egemen olduğu dönemlerde donukluğun ve rezaletin
adı olan ve yeni burjuvazi materyalizmin düşman olduğu , çağdaş, ilerici
perspektif tarafından unutularak gene donukluğa ve düşkünlüğe terk edilen dinin
mesajı; donuk feodalizmin ve alçak burjuvazinin, tarihsel rolünü
tanıyan,bilimin toplumsal düzenlerde yaptığı tahribatları ve insanı kendine
yabancılaştırmasını hatta onu dejenere etmesini hissetmiş olan, varlıksal
olarak kendine dönmek ve özgürlüğe susamayı en büyük endişe sayan insanlarla ilgili
olan işlevini yerine getirmeye, insan türünün tarihi içinde başlamış durumdadır. Bütün büyük dinlerin getirdikleri
mesajlar bu ortak temeller üzerine kuruludur……..
Aydınlatıcı yaratıcı ,yön gösterici, gerçekçi, hareketlendirici,
sorumluluk yükleyici, değer yaratıcı gibi
nitelikleri olan insanı ben bilinci yada hikmet, insana yeni bir anlayıs seki
kazandırmaktadır. İnsanı varlık ötesi ideallerle süslüyor. Onda aşkı,
sorumluluk duygusunu, imanı, fedakarlık duygusunu yaratıyor. İnsan fıtratının
derinliklerinde, derin bir inkılab, varlıksal bir değişim, kendini ıslah
edebilmenin heyecanını oluşturuyor.
Onu bilim adamı değil aydın yapar. Felsefe
yerine ideoloji, ilerleme yerine ‘gercek’, ’eğlence’ yerine ‘sorumluluk
duygusu’, ‘refah’ yerine ‘hedef’,’ nasıl oluştu’ yerine ‘nasıl
oluşuyor’,’ müctehid’ yerine’ mücahid’…… İşte Kur’an’ ın ilan ettiği ,
Peygamberlerin insanlara ulaştırdıkları şey’de budur ''
….......
....................
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder