10 Mart 2013 Pazar

Özgürlük ve İnsan



Özgürlük ve İnsan
Ali Şeriati’nin  İNSAN kitabından…

'' Üretim araçlarının  gelişmesi, üretim araçlarının karmaşıklaşması, kutuplaşmaların kesın  bir şekilde belirginleşmesi, özelleşmelerin, toplumsal kurumların yaygınlasması önceden belirlenmiş toplumsal davranışların artması , bürokrasinin sersemletici hakimiyeti kültürel akımlar maddi değerler, eğilimler ve alışkanlıklar insanların önceden yürüyeceği yolu önceden belirlemektedir. İnsanın ne olacağını ve nasıl olacağına karar veren dışarıdan dikte edilmiş planlar, zorla kabul ettirilen boyutlar, renkler, metodlar, zevkler, eğilimler, istekler yaşamdan, ruhtan düşünceden doğan problemler…

Öyle gösteriyor ki  toplumsal yapı grifleştikçe ve uygarlık düzeyi geliştikçe insan , özgürlüğünden bişiler kaybediyor. Güçlü toplumların insanları gittikçe zayıflıyor. Yaşamın daha basit , uygarlığın daha ibtidai olduğu primitif dönemlerde insanlar daha güçlü ve özgürdürler.

Şimdilerde ise bu durum ‘modern yaşamdan kaçış’ ’ doğaya Şarlpec in deyişiyle  ‘’ çocukluk çağının günahsızlığına’’ tekrar dönüş şeklinde kendini  göstermektedir. Ne var ki bu samimi bir yakınma olmakla birlikte yanlış bir tesbiti de beraberinde taşımaktadır.

Gelişmiş toplumsal düzenlerin zindan olarak duyumsanması gerçekçi bir yaklaşımdır. Ancak primitif dönemlerde yaşayan insanların daha özgür ve daha bağımsız olmalarına bakarak , bu zindandan kaçıp da doğaya sığınma düşüncesi doğru değildir. Çünkü kendimizi romantik duygularımızın pençesinden kurtararak uygarlığın eşiğinde bulunan ve toplumsal düzenin gelişmesinden  ve insan üzerinde sultasını kurmasından önceki dönemlerde yaşayan insanın durumunu bilimsel bir şekilde incelediğimizde açıkca göreceğiz ki  o dönemde yaşayan insan ‘toplum’ zindanından kurtulmuş bir halde kendini özgür ve bağımsız  hissetmektedir. Ancak aynı insan doğa zindanına hapsolmuştur. Bu tutsaklık onun ruhuna, düşüncesine öyle işlemiştir ki kendi tutsaklığını dahi hissetmemektedir. Kendi tutsaklığını duyumsamamak ise hem tutsaklığın kendisi hem de tutsaklığın mutlak zirvesini ifade eden bir tutsaklıktır.

Bu duygunun açığa çıkması, boğulma duygusu, tutsaklık duygusu,tutsaklıktan yakınmak,kaçmak isteği,tutsaklıktan kurtulma arzusu, özgürlüğe giden bir çıkış yolu bulmak için verilen uğraşlar….tarihin  tekamül süreci içerisinde bu günün insanına  armağan ettiği en ümit verici ve en yüce hazinelerindendir. İnsan… Özgürlük…Tutsaklık duygusu özgürlüğün gölgelerinden birisidir. Tutsaklıktan  ötürü acı çekmek özgürlüğe sancılanmaktır…

Gerici feodalizmin egemen olduğu dönemlerde donukluğun ve rezaletin adı olan ve yeni burjuvazi materyalizmin düşman olduğu , çağdaş, ilerici perspektif tarafından unutularak gene donukluğa ve düşkünlüğe terk edilen dinin mesajı; donuk feodalizmin ve alçak burjuvazinin, tarihsel rolünü tanıyan,bilimin toplumsal düzenlerde yaptığı tahribatları ve insanı kendine yabancılaştırmasını hatta onu dejenere etmesini hissetmiş olan, varlıksal olarak kendine dönmek ve özgürlüğe susamayı en büyük endişe sayan insanlarla ilgili olan işlevini yerine getirmeye, insan türünün tarihi içinde başlamış  durumdadır. Bütün büyük dinlerin getirdikleri mesajlar bu ortak temeller üzerine kuruludur……..

Aydınlatıcı yaratıcı ,yön gösterici, gerçekçi, hareketlendirici, sorumluluk yükleyici,  değer yaratıcı gibi nitelikleri olan insanı ben bilinci yada hikmet, insana yeni bir anlayıs seki kazandırmaktadır. İnsanı varlık ötesi ideallerle süslüyor. Onda aşkı, sorumluluk duygusunu, imanı, fedakarlık duygusunu yaratıyor. İnsan fıtratının derinliklerinde, derin bir inkılab, varlıksal bir değişim, kendini ıslah edebilmenin heyecanını oluşturuyor.

 Onu bilim adamı değil aydın yapar. Felsefe yerine ideoloji, ilerleme yerine ‘gercek’, ’eğlence’ yerine ‘sorumluluk duygusu’,  ‘refah’  yerine ‘hedef’,’ nasıl oluştu’ yerine ‘nasıl oluşuyor’,’ müctehid’ yerine’ mücahid’…… İşte Kur’an’ ın ilan ettiği , Peygamberlerin insanlara ulaştırdıkları şey’de budur ''

….......
....................

Hiç yorum yok: