16 Mart 2013 Cumartesi

Geçinme Belası_Akif


Ömr-i giranmayederin sarf şüd
§  Sâdî *
Yazın ne yiyeyim,kışın 'ne giyeyim" derken
Değerli ömür böylece harcanıp gitti:

Doksan senelik ömre,İlâhî,bu mu gâyet?
Bilmem ki ne âlem bu cedel-gâh-ı maîşet!
Allahım! Doksan senelik ömrün sonucu bu mudur?
Bilmem ki bu geçim kavgası verdiğimiz dünya nasıl bir alemdir.

Korkunç oluyor böyle hakîkatleri, gerçek,
Sa'dî gibi bir asr-ı fazîletten işitmek
Korkunç oluyor böyle hakikatleri, gerçek,'
Sadi gibi bir fazilet yüzyılından işitmek.

Sa dî o kadar felsefesiyle, hüneriyle,
Fikrindeki hürriyet-i fevka' l-beşeriyle
Sadi o kadar felsefesiyle, bilgisiyle,
Fikrindeki insanüstü hürriyetiyle

Esbâb-ı maîşet denilen kayda girerse,
Yâd etmesin âzâdeliğin nâmını kimse.
'Geçinme sebepleri 'denilen telaşa girerse,
'Yâd etmesin ' özgürlüğün adını kimse.

İnsan ki çıkar perde-i adem mektûm-i ademden,
Tâ sahne-i hestîde zuhûr ettiği demden,
Yokluğun gizli perdesinden çıkmış olan insan
Ta varlık sahnesinde göründüğü andan,

'İkmâle kadar fâcia-i devr-i hayâtı,
Atlatmaya mahkûm ne mühlik akabâtı!
Bir trajedi olan hayat devresini tamamlayana kadar,
Ne ölümcül tehlikeler atlatmaya mahkumdur.

Zannetme ölüm şahsına bir kerre muhâcim ...
Bin kerre olur günde o düşmenle müzâhim .
Sanma ki ölüm şahsına bir kez saldıracaktır'...'
O düşmanla günde bin kere boğuşulacaktır.

Âvâre beşer sâha-i gabrâya düşünce,
Etrafına binlerce devâhî üşüşünce
Başı boşinsan yeryüzü sahasına düşünce,
Etrafına binlerce felaket üşüşünce

Meydan mı bulur râhatı esbâbını celbe?
Başlar o cılız kolları dünya ile harbe !
Meydan mı bulur rahatı sebeplerini gereklerini elde etmeye
Başlar o cılız kolları dünya ile savaşmaya!

Kaynar güneşin âteşi mihrâk-ı serinde;
Karlar buz olur hep beden-i bî-siperinde.
Kaynar güneşin ateşi beyninin odağında;
Karlar buz olur hep savunmasız bedeninde.

Medhûş nigâhında köpürdükçe denizler;
Beyninde bütün dalgalar öttükçe mükerrer;
Dehşete uğramış gözlerinde denizler köpürdükçe;
Beyninde bütün dalgalar art arda öttükçe;

Sâhilden uzansam, der, eder tayy-i merâhil;
Lâkin onu bilmez ki uzaklar daha sâil:
Sahilden kurtulsam, der, mesafeler aşar;
Lâkin onu bilmez ki daha saldırgan uzaklar:

Dağlar o nihâyetsiz olan silsilesiyle,
Ormanlar o dünyâyı tutan velvelesiyle,
Dağlar o uçsuz bucaksız sıralanışıyla,
Ormanlar o dünyayı tutan uğultusuyla,

Emvâc-ı serâbıyle, vuhûşuyle bevâdî,
Her hatve-i azminde olur ye'sine bâdî.
Çöller serap dalgaları ve vahşi hayvanlarıyla,
Her azimli adımında onu ümitsizliğe düşürür.

Fevkınde semâvâtın o ecrâm-ı mehîbi;
Pîşinde zemînin o temâsîl-i acîbi;
Üzerinde göklerin o heybetli cisimleri;
Önünde yeryüzünün o garip nakışları;

Bîçâreyi medhuş ederek her nefesinde,
Muztar bırakır mün'adim olmak hevesinde.
Zavallıyı dehşete düşürerek her nefesinde,
Çaresiz yok olmayı istemek zorunda bırakır.

Lâkin bu heves bir heves-i dîgere mağlûb:
İnsan yaşamak hırs-ı cibillîsine meclûb.
Lâkin bu istek bir başka isteğe yenilir:
İnsan doğuştan gelen bir hırsla yaşamaya tutkundur.

Her devresi bir devr-i azâb olsa hayâtın,
Râzîsi değildir yine bir türlü memâtın!
Hayatın her dönemi olsa da bir azap dönemi,
Kabullenmek istemez yine de bir türlü ölümü!

Ömr olsa da binlerce tekâlif ile meşhûn,
İnsan yaşamaktan yine memnun, yine memnun!
Hayat şartları binlerce sıkıntı ile dolu olsa da,
İnsan yaşamaktan yine memnun, yine memnun!

Artık neye mevkûf ise te'mîn-i bekâsı,
Yalnız ona masrûf olur âvâre kuvâsı.
Artık neye bağlıysa hayatını sürdürmenin yolu,
Yalnız onun için sarfeder perişan kuvvetlerini.

Durmaz boğuşur bunca muhâcimlere rağmen,
Düşmez o mesâî denilen seyfı elinden.
Durmaz boğuşur bunca saldırılara rağmen,
"Düşmez o çalışma denilen kılıcı elinden.

Ecrâm-ı mehîbi ister ki soğuklarda ısınsın;
Bir dam çatarak her gece altında barınsın.
Çıplaktır o, ister ki soğuklarda ısınsın;
Bir dam çatarak her gece altında barınsın.

İster yiyecek şey, giyecek şey, yakacak şey ..
Bin türlü havâic daha var bunlara der-pey.
İster yiyecek şey, giyecek şey, yakacak şey...
Bin türlü ihtiyaç daha var bunların ardı sıra gelen.

Âvâre beşer işte bu bâzâr-ı cihanda,
Her gün yeni bir kâr peşinden cevelânda.
Başıboş insan işte bu dünya pazarında,
Her gün yeni bir kazanç peşinde koşmakta.

Maksad bu kadar dağdağadan bir yaşamaktır...
Lâkin bunun altında ne maksad olacaktır?
Bu kadar uğraşmaktan tek amacı yaşamaktır...
Lâkin bunun altında başka ne amaç olacaktır?

Heyhât, onu idrâk için i'mâl-i hayâle
Yok vakti: Bütün demleri mevkûf cidâle!
Yazık, bunu anlamak için hayâlini işletmeye
Yok vakti. Bütün zamanı kavgaya ayrılmıştır,

İnsan ki onun rûh ile insanlığı kâim,
Dâim oluyor cisminin âmâline hâdim;
Aslında insanın insanlığı ruha bağlıdır,
Ancak o, daima cisminin hizmetindedir.

Gelseydi eğer rûhunu i'lâya da nevbet,
Anlardı nedir, belki, hayâtındaki gâyet.
Ruhunu yükseltmeye de sıra gelseydi eğer,
Belki anlardı hayatının amacı nedir.

Bir anladığım varsa şudur:
Hâlik-ı âlem,
Hilkat kalıversin, diye bir ukde-i mübhem,
Bir anladığım varsa şudur: Alemin yaratıcısı,
Yaratılış anlaşılmaz bir düğüm olarak kalsın diye

Daldırmada insanları hâcât-ı hayâta,
Döndürmede ezhânı bütün başka cihâta.
insanları hayatın ihtiyaçlarına daldırmakta;
Zihinleri bütün bütün başka yönlere çevirmekte.

Ömrün öteden berk-süvârâne şitâbı,
Iyşin beriden lâzım-ı bî-hadd ü hesâbı,
Bir yanda ömrün şimşek gibi geçip gitmesi
Bir yanda yaşamanın sınırsız ihtiyaçları

Göstermede dünyâya, nedir maksad-ı Hâlik ...
"Kimden kime şekvâ edelim biz de şaşırdık!"
Göstermede dünyaya, nedir Yaradan'ın maksadı...
"Kimden kime şikâyet edelim biz de şaşırdık!

Hiç yorum yok: