Ömr-i giranmayederin sarf şüd
§ Sâdî *
Yazın ne yiyeyim,kışın 'ne
giyeyim" derken
Değerli ömür böylece
harcanıp gitti:
"Sa'dî"
Doksan senelik
ömre,İlâhî,bu mu gâyet?
Bilmem ki ne âlem bu
cedel-gâh-ı maîşet!
Allahım! Doksan senelik
ömrün sonucu bu mudur?
Bilmem ki bu geçim kavgası
verdiğimiz dünya nasıl bir alemdir.
Korkunç oluyor böyle
hakîkatleri, gerçek,
Sa'dî gibi bir asr-ı
fazîletten işitmek
Korkunç oluyor böyle
hakikatleri, gerçek,'
Sadi gibi bir fazilet
yüzyılından işitmek.
Sa dî o kadar felsefesiyle,
hüneriyle,
Fikrindeki hürriyet-i
fevka' l-beşeriyle
Sadi o kadar felsefesiyle,
bilgisiyle,
Fikrindeki insanüstü
hürriyetiyle
Esbâb-ı maîşet denilen
kayda girerse,
Yâd etmesin âzâdeliğin
nâmını kimse.
'Geçinme sebepleri 'denilen
telaşa girerse,
'Yâd etmesin ' özgürlüğün
adını kimse.
İnsan ki çıkar perde-i adem
mektûm-i ademden,
Tâ sahne-i hestîde zuhûr
ettiği demden,
Yokluğun gizli perdesinden
çıkmış olan insan
Ta varlık sahnesinde
göründüğü andan,
'İkmâle kadar fâcia-i
devr-i hayâtı,
Atlatmaya mahkûm ne mühlik
akabâtı!
Bir trajedi olan hayat
devresini tamamlayana kadar,
Ne ölümcül tehlikeler
atlatmaya mahkumdur.
Zannetme ölüm şahsına bir
kerre muhâcim ...
Bin kerre olur günde o
düşmenle müzâhim .
Sanma ki ölüm şahsına bir
kez saldıracaktır'...'
O düşmanla günde bin kere
boğuşulacaktır.
Âvâre beşer sâha-i gabrâya
düşünce,
Etrafına binlerce devâhî
üşüşünce
Başı boşinsan yeryüzü
sahasına düşünce,
Etrafına binlerce felaket
üşüşünce
Meydan mı bulur râhatı
esbâbını celbe?
Başlar o cılız kolları
dünya ile harbe !
Meydan mı bulur rahatı
sebeplerini gereklerini elde etmeye
Başlar o cılız kolları
dünya ile savaşmaya!
Kaynar güneşin âteşi
mihrâk-ı serinde;
Karlar buz olur hep beden-i
bî-siperinde.
Kaynar güneşin ateşi
beyninin odağında;
Karlar buz olur hep
savunmasız bedeninde.
Medhûş nigâhında köpürdükçe
denizler;
Beyninde bütün dalgalar
öttükçe mükerrer;
Dehşete uğramış gözlerinde
denizler köpürdükçe;
Beyninde bütün dalgalar art
arda öttükçe;
Sâhilden uzansam, der, eder
tayy-i merâhil;
Lâkin onu bilmez ki uzaklar
daha sâil:
Sahilden kurtulsam, der,
mesafeler aşar;
Lâkin onu bilmez ki daha
saldırgan uzaklar:
Dağlar o nihâyetsiz olan
silsilesiyle,
Ormanlar o dünyâyı tutan
velvelesiyle,
Dağlar o uçsuz bucaksız
sıralanışıyla,
Ormanlar o dünyayı tutan
uğultusuyla,
Emvâc-ı serâbıyle,
vuhûşuyle bevâdî,
Her hatve-i azminde olur
ye'sine bâdî.
Çöller serap dalgaları ve
vahşi hayvanlarıyla,
Her azimli adımında onu
ümitsizliğe düşürür.
Fevkınde semâvâtın o
ecrâm-ı mehîbi;
Pîşinde zemînin o temâsîl-i
acîbi;
Üzerinde göklerin o
heybetli cisimleri;
Önünde yeryüzünün o garip
nakışları;
Bîçâreyi medhuş ederek her
nefesinde,
Muztar bırakır mün'adim
olmak hevesinde.
Zavallıyı dehşete düşürerek
her nefesinde,
Çaresiz yok olmayı istemek
zorunda bırakır.
Lâkin bu heves bir heves-i
dîgere mağlûb:
İnsan yaşamak hırs-ı
cibillîsine meclûb.
Lâkin bu istek bir başka
isteğe yenilir:
İnsan doğuştan gelen bir
hırsla yaşamaya tutkundur.
Her devresi bir devr-i azâb
olsa hayâtın,
Râzîsi değildir yine bir
türlü memâtın!
Hayatın her dönemi olsa da
bir azap dönemi,
Kabullenmek istemez yine de
bir türlü ölümü!
Ömr olsa da binlerce
tekâlif ile meşhûn,
İnsan yaşamaktan yine
memnun, yine memnun!
Hayat şartları binlerce
sıkıntı ile dolu olsa da,
İnsan yaşamaktan yine
memnun, yine memnun!
Artık neye mevkûf ise
te'mîn-i bekâsı,
Yalnız ona masrûf olur
âvâre kuvâsı.
Artık neye bağlıysa
hayatını sürdürmenin yolu,
Yalnız onun için sarfeder
perişan kuvvetlerini.
Durmaz boğuşur bunca
muhâcimlere rağmen,
Düşmez o mesâî denilen
seyfı elinden.
Durmaz boğuşur bunca
saldırılara rağmen,
"Düşmez o çalışma
denilen kılıcı elinden.
Ecrâm-ı mehîbi ister ki
soğuklarda ısınsın;
Bir dam çatarak her gece
altında barınsın.
Çıplaktır o, ister ki
soğuklarda ısınsın;
Bir dam çatarak her gece
altında barınsın.
İster yiyecek şey, giyecek
şey, yakacak şey ..
Bin türlü havâic daha var
bunlara der-pey.
İster yiyecek şey, giyecek
şey, yakacak şey...
Bin türlü ihtiyaç daha var
bunların ardı sıra gelen.
Âvâre beşer işte bu bâzâr-ı
cihanda,
Her gün yeni bir kâr
peşinden cevelânda.
Başıboş insan işte bu dünya
pazarında,
Her gün yeni bir kazanç
peşinde koşmakta.
Maksad bu kadar dağdağadan
bir yaşamaktır...
Lâkin bunun altında ne
maksad olacaktır?
Bu kadar uğraşmaktan tek
amacı yaşamaktır...
Lâkin bunun altında başka
ne amaç olacaktır?
Heyhât, onu idrâk için
i'mâl-i hayâle
Yok vakti: Bütün demleri
mevkûf cidâle!
Yazık, bunu anlamak için
hayâlini işletmeye
Yok vakti. Bütün zamanı
kavgaya ayrılmıştır,
İnsan ki onun rûh ile
insanlığı kâim,
Dâim oluyor cisminin
âmâline hâdim;
Aslında insanın insanlığı
ruha bağlıdır,
Ancak o, daima cisminin
hizmetindedir.
Gelseydi eğer rûhunu i'lâya
da nevbet,
Anlardı nedir, belki,
hayâtındaki gâyet.
Ruhunu yükseltmeye de sıra
gelseydi eğer,
Belki anlardı hayatının
amacı nedir.
Bir anladığım varsa şudur:
Hâlik-ı âlem,
Hilkat kalıversin, diye bir ukde-i mübhem,
Bir anladığım varsa şudur: Alemin yaratıcısı,
Yaratılış anlaşılmaz bir düğüm olarak kalsın diye
Daldırmada insanları hâcât-ı hayâta,
Döndürmede ezhânı bütün başka cihâta.
insanları hayatın ihtiyaçlarına daldırmakta;
Zihinleri bütün bütün başka yönlere çevirmekte.
Ömrün öteden berk-süvârâne
şitâbı,
Iyşin beriden lâzım-ı
bî-hadd ü hesâbı,
Bir yanda ömrün şimşek gibi
geçip gitmesi
Bir yanda yaşamanın
sınırsız ihtiyaçları
Göstermede dünyâya, nedir
maksad-ı Hâlik ...
"Kimden kime şekvâ
edelim biz de şaşırdık!"
Göstermede dünyaya, nedir
Yaradan'ın maksadı...
"Kimden kime şikâyet
edelim biz de şaşırdık!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder