Çok mühim olan ve yazmak istediğim bir konu zaten yazılmış olduğundan alıntılamak istedim.
(KISSADAN HİSSE / M. Fatih Ulusal
57. Sayı sından alıntıdır.)
Ilgili adres: http://www.yenidurus.com/icerik/yazilar/kissadanhisse/sayi57.HTM
Azların Çoklara Galip Gelmesindeki Hikmet
Kıymetli yeni Duruş Dergisi okurları! Yazımızın başlığından da anlaşılacağı gibi bu ayki yazımızda, azların çoklara galip gelmesindeki hikmetler, sebepler nelerdir? Beraberce inceleyeceğiz inşallah!
Adem (a.s.)’den günümüze kadar geçen zaman sürecinde, insanlık tarihinde hakla batılın mücadelesi devam edegelmiş, kıyamet sabahına kadar da devam edeceğine şüphe yoktur. Bunun sebebi ise dünya hayatının insanoğlu için bir imtihan oluşu doğru ile yanlışın birbirinden ayrılması, iyi ile kötünün aşikâr bir şekilde belli olması hikmetine binaendir.
Allah-u Teala’nın insanoğlunu yaratmasındaki sebep ise kendini insanoğluna bildirmesi İslam dininin ise yeryüzünde yaşanma ve yaşatılmasıdır. İşte bu hikmetlere binaen insanoğlu, Adem (a.s.)’den günümüze kadar birbirleri arasında çok savaşlar yapmış, çok kanlar dökülmüştür. Belli bir zaman sürecinde batılın hakka galip geldiği gözlemlense de Ama neticede hakkın batıla mutlaka galip geldiği müşahede ve tespit edilen değişmez bir gerçektir. Ayrıca bu mücadelelerde hakkın sayıca az olduğu, dünyevi mühimmatların ve gereçlerin sayısının ve miktarının az olması da neticeyi değiştirememiştir. Bunun hikmeti ise zahirde görünmeyen Allah-u Teala’nın mü’minlere olan yardımıdır.
Bu yardım yeri gelmiş, fil vakasında kuş olmuş. Kuş deyip geçmeyin! Allah-u Teala Ebrehe’nin o müthiş ordusunu bu Ebabil kuşları ile yerle bir etmiştir. Bu yardım, yeri gelmiş Allah-u Teala’nın görünmez melek ordularıyla olmuş. Bedir savaşında olduğu gibi. Bu yardım yeri gelmiş Allah-u Teala’nın göndermiş olduğu bir rüzgar ile olmuş. Hendek savaşında olduğu gibi. Ki bu savaşta çok büyük açlıklar, kıtlıklar, sıkıntılar çekilmiş ama neticede Allah-u Teala yardımını mutlaka göndermiştir. Elhamdulillah!
İşte sizlere de, az olan bir Müslüman ordusunun sayıca çok ama çok olan bir kafir ordusuna galip gelmesine misal olarak, Talut’la Calut’un kıssasını örnek olarak vermek istiyorum.
Musa (a.s)’nın vefatından sonra İsrail oğulları içersinde bir çok olaylar çıkmış, Allah-u Teala’ya vermiş oldukları sözü de unutarak putlara tapmaya başladılar. Allah-u Teala’da imtihan olarak kendilerine Amelika denen bir kavmin lideri olan Calut’u musallat etti. Calut ve ordusu, İsrailoğullarına saldırıp onları mağlup ederek birçok mallarını, topraklarını ellerinden aldılar. Zürriyetlerini esir ettiler. Yahudileri Cizye’ye bağlayıp Tevratlarını ellerinden aldılar. Hasılı, İsrailloğulları onların ellerinden çok çektiler. O zaman İsrailoğullarının yönetimi krallık ve hükümdarlık ile yapılıyor. Hükümdar toplulukları harekete geçiriyor, Peygamber ise Rabbinden haber getirerek hükümdara yol gösteriyor ve irşad ediyordu. İşte Allah-u Teala Yahudilere yardım etmek ve Calut’la baş edebilmeleri için Hükümdar olarak Talut’u gönderdi. Ama Yahudiler Allah-u Teala’nın bu yardımına karşılık her zaman olduğu gibi, itiraz ettiler. Dediler ki, Biz mülk ve mal varlığı olarak ondan daha geniş iken, hükümdar olmaya biz daha layık iken, O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? dediler. Allah-u Teala’da onlara cevaben: “Allah mülkünü dilediğine verir, mülk ve saltanata kimin daha layık olduğunu belirleyecek üstün ilme sahipte odur.” buyurdu.
Netice de Talut, Calut ile savaşmak için memleketi olan Kudüs’ten ordularıyla ayrıldıktan sonra susuz bir ovaya, çöle geldiler. Allah-u Teala, Calut’a karşı savaşmakta sadık olanla olmayanı birbirinden ayırmak için onları bir imtihana tabi tuttu. Talat ordusuna hitaben: “Şüphesiz Allah sizi bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan kana kana içer benden değildir. Ancak eliyle bir avuç doldurup içenler müstesna! Ama her kim onu tatmazsa, şüphesiz o bendendir.” dedi. Derken önlerinde nehri görür görmez içlerinden pek azı müstesna ekserisi o nehirden doya doya içtiler. Talut ve beraberinde ki iman etmiş kimseler bir avuç suyla yetindikleri halde Allah-u Teala’nın vermiş olduğu kuvvetle nehirden karşıya geçtiler. Komutanlarının emrini dinlemeyip doya doya sudan içen kimseler ise Allah-u Teala’nın ilahi bir cezası olarak susuzlukları daha da artıp nehirden karşıya geçemediler. Bugün Calut’a karşı savaşarak gücümüz, tâkâtımız yoktur dediler. Laf dinlemediler, söz dinlemediler imtihanı kaybettiler. Söz dinleyip de nehirden karşıya geçen müminler yani Talut’un ordusu 313 kişi, Calut’un ordusu 100 bin kişi idi. Müslümanlar, “Ey Rabbimiz düşmanlarımızın kalbine korku salıp bizim kalplerimizi güçlendirerek ayaklarımızı sabit kıl ve bu kafir topluluğa karşı bize de yardım et.” diye Allah-u Teala’ya ilticada bulundular.
İşte isin püf noktası burası kul hiçbir zaman sayısına, mühimmatına, gücüne güvenmeyecek. Kul, çalışmasını yapacak ama işi Allah bitirecek. Bu hep böyle olmuştur. Böyle olmaya da devam edecektir. Netice de O az olan Talut’un ordusu, sayıca kendilerinden kat kat fazla olan Calut’un ordusunu, Allah’ın yardımı ile hezimete uğrattılar. Kafir ordusuna karşı galip geldiler.
Hulasa, meseleyi özetleyecek olursak, Müslümanları kafirlere karşı galip getirecek Allah’tır. Sayıları güçleri ne olursa olsun. O zaman, kul işi hiçbir zaman kendinden bilmeyip Mevlaya tazarru içerisinde olmalı, gerisini Allah’a bırakmalı. Mevlam bu kabiliyeti bütün Müslüman kardeşlerimize ikram eylesin. İşin hakikatinden Agâh uyanık olan Müslümanlar olmayı hepimize ikram eylesin inşallah. (Amin)
***
Ilgili ayetler :
Bakara Suresi | 249
Tâlût (cihad için Kudüs’ten) askerler(iy)le ayrılınca dedi ki: “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan (kana kana) içerse benden değildir. Eliyle sadece bir avuç alanlar dışında kim ondan tatmazsa bendendir.” Pek azı dışında onlar (nehre varınca) ondan (bol bol) içtiler. Nihayet (Tâlût’un) kendisi ve beraberindeki inananlar (ırmağı) geçince, (içenler geçemeyip:) “Bugün bizim (zalim) Câlût ve askerlerine karşı gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin bilen (Tâlût’a itaat edip nehri geçen)ler ise: “Nice az bir topluluk, Allah’ın izniyle, çok olan bir topluluğa galip gelmiştir. Allah sabır (ve sebat) edenlerle beraberdir.” dediler. [bk. 3/13]
Bakara Suresi | 250
Savaş için, Câlût ve askerlerine karşı meydana çıktıklarında şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır (ve sebat) yağdır ve ayaklarımızı sabit (bizi metanetli) kıl ve kâfirler toplumuna karşı bize yardım et/zafer ihsan eyle.”
Bakara Suresi | 251
Derken, Allah’ın izniyle o (kâfir)leri bozguna uğrattılar. Davud (düşman hükümdarı olan) Câlût’u öldürdü. Allah da ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet (peygamberlik ve Zebur’u) verdi ve ona (zırh yapmak, kuşlarla konuşmak ve güzel sesle okumak gibi) dilediği şeylerden öğretti. Eğer Allah’ın insanları birbiriyle önleyip savması (ortadan kaldırması) olmasaydı, yeryüzü muhakkak fesada uğrardı; fakat Allah, âlemler üzerine büyük lütuf sahibidir.
***
Bu sebeptendir ki müslümana umutsuzluk ümitsizlik yoktur.
Selam ve dua ile...
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi.... (Kuşların nağmeleri yerine ümidin suskunluğunu....)
1 Ocak 2017 Pazar
Az çok meselesi...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder