Kadınlara güçlü olmak öğretilmesi. herşeyi bilmeli yapabilmeli kendi ayakları üstünde durabilmeliyi aşılamak.
dönemin en büyük karın ağrılarından biri. amansız bir beyin tümörü gibi durdukça orda rahatsız eden ama ne çıkarılabilen ne de kaçınılabilen.
şöyle ki;
bayanların fıtratının göz ardı edilmesi marifet sayılmakta.
herşeyi yapabilince bayan bayan olmuyor.
bayan zaten çok fonksiyonlu düşünebilen herşeyi yapabilen zora gelince acısından ölsede savaşabilen bir varlıkmış.
ancak ona güçlü olmak değil zayıflıkları öğretilmeliymiş ve bu zayıflıklarıyla hayatta neyi yapabileceği.
zayıflıklığının ona ve topluma ne getirebileceği.
meğer bir kadın kadın olmalıymış. kadın olunca toplumda herşey yerli yerine otruyormuş.
zaten kadın istese yaparmış. yapıncayı göstermek değilmiş marifet o zaman erkekden farkı kalmıyormuş.
erkeklerin yaptığını yapmak değil yaptığına destek olup bir olmayı bütüncül gücünü kullanmalıymış o zaman işte hem erkeğin çalışmasına destek olup hem de her tür maddi manevi yaraları sarabiliyormuş.
şuanki aşırı özgüven bilgi iş güç kuvvet pompalanmış bir bayan, hem erkeğin iş gücünü elinden almış olmuş rekabet ortamını kaç katına çıkarmış bilmiyormuş hem de bütüncül olmakdan çok tek başına yetebilirliğini kanıtlayarak etrafa, aile nedir bütün olmak nedir o değerleri unutmuş.
tek başına aile olunmaz dememiş kimse herşeyi sen yap derken ona.
başka bambaşka bir yücelik varmış meğer kadının fıtratnda
o islamda nefse yediremediğimiz geri de kalma diye adlettiğimiz şey özel bir muhafazaymış. ama kimselere laf anlatamamış kimseler. nerden öğrendilerse bu eşit olma şeysini tutturmuşlar da tutturmuşlar.
(bkz: Fıtrat) nedir bilir misiniz? dememiş kimse
(b: fıtrat) diye yankılanmamış kulaklarda
kadın güçlü olmamalıymış.
zayıflığının başkalarını nasıl bütünledğinin farkında olmalıymış.
koruma duygusunun zaafları nasıl örttüğüyle ödüllendirilmeliymiş.
o kabullenilemeyen zaaflar o zaman fıtrat diye adlandırılıyormuş ve tablo bambaşka şekilleniyormuş, genel açıyla bakınca topluma. zaaf zayıflık demek değilmiş bulmacanın birbirine geçen dişlilerinden biriymiş sadece o eksik gibi gözüken şey. aslında külütleyebilme bir olabilme birbirine kenetleme yetisiymiş o zaaflar muhafazalar. kimseler bunu böyle görmek istememiş. törpülemişler birbirne geçecek o gedikleri çıkıntıları ve eşit yapmışlar kadın ve erkeği. eşit yapmışlar da görmüşler ki... birlik denilen şey yoldaş olmak denilen şey kaybolmaya başlamış. ''aile '' denilen kavram siliniyormuş törpülendikçe o dişler.
meğer birinin eksiği gibi gözüken şey diğeriyle tamamlanıyorken fazla gibi gözüken şey de bir başka eksikle bütünleniyormuş aile denilen kavramda kadın ve erkeğin fıtratı demek bu eksikler ve fazlalıklarmış. ve toplum demek bunları birbirine oturtabilmekmiş. o zaman sıklaşıyormuş ilişkiler kültürler coğrafya ülke tablosu çıkıyormuş. herbir parçayı dişlerini geçirmeden birbirine kaldırınca havaya birkaç sn sonra pıtır pıtır dökülmeler meydana geliyormuş ve dağılıp un ufak olunuyormuş.
işte bu yüzden...
kimse kabul etmemiş ama
kadın güçlü olmamalıymış zaten.
güç değilmiş kadının yarışacağı şey
yahutta bilgi bilmek arzusu
başka bambaşka şeylermiş bunlar
ama zor gelmiş kalplere nefslere...
1 yorum:
güzel yazı herhangi bir sözlükde yazıyor musunuz acaba hangisi hangisi :)
Yorum Gönder