Zayıflık olarak adlederdim bir zamanlar. böyle pat pat konuşmam gereken zamanlarda kendimi kontrol edemeyip ağlamak zayıklıktı evet. Sinirlenirdim kendime ve belkide nefret ederdim o halimden.
Sonra farkettim ki alıştığım bir nimetmiş sadece. Nimete alışmak kötü bir şeymiş. Yokluğunda anlaşılıyormuş meğerse...
Işte bu yüzden sebeptir ki yokluğu ile sınanıp hiç ama hiç ağlayamadığım bir zamanım oldu. Yok hiç yoktu.
bir damla gözyaşı çıksa yüreğimdeki yangın sükûta erecek sanki ama ağlayamıyordum. Zayıflık olarak adlettiğim şey bu sefer gözümde bambaşka bir değer kazandı. Insan olmaklıktı, duygularımı nötrlemede etkendi, sükûttu, dua edebilmeye vesileydi, bir kapıydı sanki güzel şeylere açılan içini yumuşatan.
Nimet olduğu bildirildiğinden beri ağlamamayı istemedim hiç, ağladığım için sinirlenmedim kendime. Durduramıyorsam hatta gülerek ağladım etrafımdakiler sorunca olur arada geçer birazdan dedim onlarda güldü. Gülerek ağlamak da başka bir nimetti.
Daha sonra ağlama zamanlarım ve onlara ağladığım insan tipleri değişmeye başladı. Zamanları düşününce bir köprüydü benim için ağlamak. Bir basamaktı Rabden gönderilmiş. Ağlayabiliyorsam adımlayabiliyordum. Elhamdülillah.
Insanlar tipleri içinde bambaşka şeyler paylaşıp o anı ölümsüzleştirdiğim anlardı. Paylaşmaktı ve bu ağlamaklı paylaşımlar ya kardeş yapıyordu karşıdakini yada dost yada yüreğinin bir köşesinde beliren ansızın o anı hatırlayınca dua eylediğin Allah için sevdiğin biri oluyordu. Karşındakini de insan eyliyordu insan olmaya dair birseyler kuruluyordu arada. Sonra baktımki "ağlama" diyemez olmuşum. Ağlamalıymış çünkü insan. Ağladıkça insanmış.
Sonra bir gün zenci bir adam gördüm kabe duvarında ağlayan. epeyce iri ve uzun, bayağı bayağı bir adam. Ağlamak ne demek bambaşka bir haldi o. O koskoca adamın tüm vücudu sarsılıyordu o duvarda. Önce şaşırdım bekledim bitirmesini bitmedi bir türlü hatta zaman zaman şiddetlendiriyordu ama bitmiyordu. Hiç böyle ağlamamamıştım ben. Düşündüm düşündüm çok ağladığım zamanlarda bile ağlamamıştım böyle. Hiç bir erkeği öyle ağlarken de görmemiştim çünkü benim toplumumda erkekler ağlamazdı. içim acıdı düşününce bunları. Toplumun insanların önüne çektiği bu seti düşündüm, korktum. ne yapıyorduk biz yıllardır, nimeti engellemekti bu resmen. Yazıktı. Nasıl böyle bir set çekilebilirdi... hayır hayır vardı bi yanlış. Ama o an idrak edemiyordum. Düşünürken bunları hala adamın sarsılmasını izliyordum ağlarken. Kul olmaktı ağlamak. Ne güzeldi. Rable paylaşmaktı. Başka bir kulla değilde yaratanınla paylaşınca kul oluyordun. Ve öyle bir nimetti ki başka bir nimete kapı açıyordu. "Isteyebilme" nimetiyle yeşeriyordu. Dile geliyordu yapamadıkların... yanlışların... acz iyetini dile döküyordun. Pay ediyordun hiçliğini. Kul eyliyordun kendini.
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi.... (Kuşların nağmeleri yerine ümidin suskunluğunu....)
17 Ocak 2016 Pazar
Ağlamak
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder