Müslüman toplumların geri kalmışlığı:
Islam'ın yalnızca bireyi değil toplumu da yapılandırma yetisi yüzünden daima iki tür engele rastlayacaktır, bunlar eski öğretilere bağlı kalmak isteyen muhafazakârlar ve başkalarının öğretilerine bağlanmak isteyen modernistler.
Muhafazakarlar islam'ı geçmişe çekmeye çalışırken, modernistler ise islam dinine yabancı bor gelecek hazırlarlar.
Aralarındaki büyük farklılıklara rağmen, bu iki kategorinin ortak bir noktası bulunuyor, her ikisi de islam'ı yalnızca inanç olarak görüyor inanç kelimesini Avrupadaki anlamıyla değerlendiriyorlar.
Oysa islam dini,
Doğal ve iç dünya olmak üzere iki dünyanın varlığını kabul ederek insanın bu iki dünya arasındaki uçuruma bir köprü niteliğinde yaratıldığını savunur.
Bu birlik bozulduğu zaman din, insanı geri kalmışlığa(dünyevi degerlerin reddine) bilim ise ateizme sürükler.
Islamın yalnızca bir inanç olduğuna inanan muhafazakarlar, Islam ın toplumu yapılandırmaması gerektiğine inanırken modernistler ise Islamın toplumu yapılandıramayacağı kanaatindedir. Sonuç iki durumda da aynıdır.
bugün müslüman toplumların, muhafazakâr düsünce tarzının öncüleri, islamda allah la kul arasında elçiliğe yer olmadıgını bildikleri halde kendilerine özel bir kesim oluşturan, islam ve kuran ı yorumlamayı, bu konuda insanlara elçilik etmeyi kendilerine meslek edinen hoca ve şeyhlerdir.
kendileri birer elçi olarak teologlardır, teolog olarak dogmacılardır, islam, insanlara bir kez gönderildiginden onu bir kez yorumlamak gerektigine inanırlar. bin küsür yıl önce yapılan yorumların olduğu gibi kalması gerektiği kanaatindedirler. dogmacıların bu kaçınılmaz mantıklarının neticesi olarak teologlar yeni olan herseye düşmandırlar. kuran da bulunann kanunların günümüze uyarlanabilmesi için şeriatın yapılandırılması, dinin bütünlügüne zarar vermekle eşit tutuluyor.
terakkiperver, batıcı ve modernistlere gelince, onlar tüm müslüman toplumlarda ugursuzluk timsalidirler, zira yönetim eğitim ve sosyal hayatta sayılarį oldukça fazladır. islam ı hocalardan ve muhafazakârlardan gören bu insanlar, başkalarınıda davet ederek islam a karşı cephe kurarlar.
günümüzde bu sözde yenilikçi insanları, müslüman toplunlarda utanmaları gereken şeylerle övünmeleri ve övünmeleri gereken şeylerden utanmalarıyla ayırt edenilirsiniz. bu kişiler genellikle, avrupa da egitim görüp kendi ülkelerine döndüklerinde, kendilerini avrupa nın zenginligi karşisında kıymetsiz, dogup büyüdükleri topraklardaki yoksul insanlardan ise üstün gören "hanım evlatları'dırlar.
islam terbiyesinden yoksun olup toplumla manevi ve ahlaki bir bağ kurmadıkları için hızlı bir bicimde temel özelliklerini kaybeden bu insanlar, yerel adet, gelenek ve göreneklerin yıkılması durumunda, bu toprakların birdenbire çok imrendikleri amerika ya dönüşrceğine inanırlar.
standart oluşturmak yerine standartlara inanmayı öğretirler, sahip oldukları imkânları geliştirmek yerine isteklerini geliştirip yozlaşmaya ilkellige ve ahlaki kaosa neden olurlar. onlar, batının büyüsünün yaşayış biçiminde degilde çalışmasında gizli olduğunu, gücünü modadan, ateizmden, gece kulüplerinden, başıboş gençlerinden değil de, olaganüstü çalışkanlık, azim,bilgi ve sorumluluk duygusundan aldığını anlamıyorlar.
kısacası sorun, bizim batıcılarımızın yabancı öğretileri uygulamaları degil, bu ögretileri kullanmayı bilmemeleri, daha doğrusu iyiyi kötüyü ayırt etme duygularının gelişmemiş olmasıdır. onlar medeniyet sürecinin faydalı ürünlerini almak yerine çürüklerini atıklarını toplamışlardır.
bir asrı aşkın süredir, batı medeniyeti sahası dışında kalan birçok millete, bu medeniyete olan tavrı soruluyor. bu karşılaşmaya tamamen tepkisiz kalıp dikkatli bir bicimde ayak mı uydurmalı yoksa başka seçenek aramadan bu medeniyeti kabul mü etmeli?) bircok milletin zaferi veya felaketi bu soruya verdigi cevaba bağlıdır.
örnek ülkeler : (bkz: japonya):
" başkasının hayatı yerine, kendi hayatını yaşamayı tercih eden japonya, geleneklerini yeniliklerle birleştirmeye çalıştı. "
(bkz: türkiye): "türkiye nin modernistleri ise farklı bir yol seçmişti. bugün türkiye üçüncü sınıf bir ülkeyken, japonya dünyanın ileri gelen ülkeleri arasında yerini almıştır. "
" japon ve türk devrimcilerin felsefeleri arasındaki farklılıkların en belirgin şekikde ortaya çıktığı yer alfabedir.
türkiye dünyanın en kusursuz ve en yaygın alfabelerinden biri olan 28 harfli arap alfabesini kullanırken, japonya romanji latin alfabesi kullanma talebini reddetmiştir. japonya, karmasık alfabesini kullanmaya devam ederek, devrimden sonra 46 karakterin yanı sıra, çin yazı sisteminde 880 karakteri de kendi alfabesine uyarlamıştır. günümüzde japonya da okuma yazma bilmeyen yok, türkiyede ise latin alfabesine geçisin üzerinden kırk yıl geçmesine rağmen ülke nüfusunun yüzde ellisi okuma-yazma bilmiyor. bu öyle bir sonuç ki, bu durumu kör bile görebilir. "
Aliya izetbegoviç
Foto: Babaji restoran, Londra.
Posted via Blogaway
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi.... (Kuşların nağmeleri yerine ümidin suskunluğunu....)
25 Şubat 2017 Cumartesi
Muhafazakârlar & Modernistler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder