18 Ekim 2013 Cuma

kün fe yekûn_kün fekân

'' Ey seyrânî! fermânıdır ''kün fekân''
Mantûk-ı vâhiddir. Kudret-i lisan ''

 Seyrânî

 (Allah'ın 'ol deyince hemen oluverir' fermanıdır
sessiz ve gizemli bir dil ki 'Allahın dediği olur')

 Durup düşünmeli! ''kün fekân'' ''kün fekân''.........

 ( bkz: http://www.filozof.net/Turkce/islam-felsefesi/14680-kun-nedir-kun-fe-yekun-ne-demek-tasavvufta-anlami-hakkinda-bilgi.html )

 Kur'an da ''kün fe yekûn'' olarak da geçer imiş. Yani 'OL DERSE OLUVERİR'.

 Bakara suresi 117. ayette şöyle geçer; '' Bedîus semâvâti vel ard(ardı), ve izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu). ''

 ''O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.''

 Ali imran suresi 47. ayette ise; 

'' Kâlet rabbi ennâ yekûnu lî veledun ve lem yemsesnî beşer(beşerun), kâle kezâlikillâhu yahluku mâ yeşâ’(yeşâu) izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).''

 '' (Meryem), “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. Allah, “Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” dedi. ''

 ve yine ali imran suresi 59.ayette;

 '' İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem(âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn(yekûnu).''

 '' Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi.''

 düşünmeli demiştim, düşünmeli ya sahi?

 -se -sa eklerini sıralarım çoğu zaman ardı sıra... diler de dilerim ister de isterim, ve çoğu kez hayıflanırım. ya da imkansız gibi gelir umutsuzluğa düşerim!!

 umutsuzluk! Müslümanın lügatında var mıdır olmalı mıdır bu kelime? hiç sanmam.

 Akif der ya hani ;

  ''Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak
alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak

  hiç inanmam hani görsemde gözümle 
imanı olan kimse gebermez bu ölümle'' sonra ekler,

 ''ye's öyle bir bataklıktır ki düşersen boğulursun
 ümmide sarıl sımsıkı seyret bak ne olursun''

ne diyorduk; ümitsizlik umutsuzluk... ve müslüman...
Dücane Cündioğlu'nun Ölümün dört rengi kitabında şöyle geçer;

'' Daha yüksek makamlara ulaşmak için çabalayan müslümanın özlemini yansıtan hüznün, Hıristiyan kültürünün cehennemi karanlık ve umutsuzluğuna benzer bir tarafı yoktur! Turgut Cansever

Turgut Cansever'in bu sözünde karşı karşıya gelen bu iki duygu ; biri müslümanca hüzün, diğeri Hristiyanca umutsuzluk...

Ve kasvet,Dünyanın iki ayrı biçimde kavranışı.
İnsanın üzerinden çıkmayan leke, ilk günahın o silinmez yazgısı...
Hıristiyani o umutsuzluk ve suçluluk duygusu, ortaçağ karanlığı masalını büyük ölçüde doğrular. Düşüncesiyle ve sanatıyla...
İsa... Hıristiyanlığın nazarında yarı insan yarı tanrı değil.
Asla bilakis! Hem insan, hem tanrı. Eşit derecede.
Çarmıha gerilmiş bir tanrının gölgesinde huzursuz ve ıstıraplı bir kasvet. Karanlık ve gölge. Az ışık ama çok gölge. Daima gölge. Hep gölge. Karanlık ve kasvet.

Rönesans sonrası Barok tenebrismosu bile çok masum kalır  işaret ettiğim ortaçağ kasvetinin yanında. Çok masumdur Caravaggio 'nun o koyu kopkoyu Barok gölgeciliği...

Çünkü artık Doğu'nun ışığı vardır modernlerin paletlerinde... ve İspanya'nın... Endülüs'ün... ''

 Sahi bizimki kasvet ve o hıristiyani umutsuzluk olamaz olmamalı! 

'kün fe yekûn'' demiş Kuran da Rab! '' kün fekân'' imiş! ol der oluverirmiş!

dahasına lüzum var mıdır,
olmamalı müslüman, olmamalı!



Bu bilinçle yaşamayı bu bilinçle tereddütsüz bağlanmayı iman etmeyi nasib etsin Rab,

dipnot: ''Vaveyla heybesinde de eklidir.''

Hiç yorum yok: