Dostoyevski’nin deyişiyle insan;
‘’ İnanırsa inandığına inanmakta, inanmazsa inanmadığına… ‘’
Sürekli şüpheyi yaşayan insan günümüz insanı sanıyorum irfan dediğimiz kavrayış yüksekliğini de gitgide kaybediyor. Bu biraz aşırı ve abartılmış görünen genellemeye beni götüren sebepler var.
Eğer irfanı insanın kavrayış hudutlarının genişliği ve zenginliği diye anlıyorsak bugün içinde yaşadığımız materyalist uygarlık bu kavrayışın hudutlarına her taraftan had vurmaktadır.
İrfan dediğimiz meleke, insanı yalnızca bildiklerinin sınırı içinde bırakmaz, insan irfanla bildiklerinden bilmediklerine de varır.
Dipnot1: [Kim bildiğini uygularsa bilmediğini bilme faziletine kavuşur.- hadisi şerifi hatırlamakta da fayda vardr diye düşünüyorum. Aklıma hemen o geldi, Rabbim uygulatsın bizlere inşallah... ]
Oysa halihazırda uygarlık, insanı bildiklerinin ötesine geçirmek, bildiklerini aşmak şöyle dursun, bildiklerinden bile emin kılamıyor: bu, ‘’bilim’’ denilen hadisenin insan zihnini tökezletmesi, onun kendine güvenini sarsması, insanın ‘hür düşüncesini’ zincirlemesi olayıdır. Oysa bilim havarileri tam da aksi kanaattedir: Bilimsel düşüncenin hür düşünceyle eş anlamlı olduğunu söylerler. Bilimsel düşünceyi bir bakıma insanın tabularla, dokunulmaz sanılan şeylerle mücadelesi diye görürler.
Avrupada, dogmatizme karşı verilen kafa savaşının başlangıçta böyle bir niyet taşıdığını kabul etsek bile, bilim bugünkü kimliğiyle yeni bir tabu, yeni bir dogma çıkarmıştır ortaya: bilim.
Bilim adamları olsun, onlara özendirilmeye çalışılan kitleler olsun, evvelki asırlara ait dogmaları yıkmışlardır belki, ama bu eski dogmaların bedeli insana yeni bir bilimdir. Bilim, insanın hür düşüncesinin önünde demirden bir köstek gibi duruyor. Ona, her şeyi benim dediğim gibi düşüneceksin, diyor. İnsanı yalnız ve ancak kendi bildikleriyle sınırlandırıyor. Doğmalara karşı savaşa çıkan insan aslında ve neticede kimlik değiştirmiş yeni bir doğmaya ulaşmıştır. Bugün bilim, kılı kırk yaran dallara budaklara ayrılmıştır.
…...
İnsan kafası artık tek başına bir başarının üstesinden gelemez olmuştur. Araştırma yapılacak hemen her konuda bir ekip kurulmasından, bir endüstrinin gerekliliğinden bahsedilmektedir.
O, toplu bir başarıda sadece bir iştiyalçıdır. Artık ferdiyetin, dehanın payı gitgide kaybolmaya yüz tutuyor. Böyle bir çalışma neredeyse insanı böcekleştiriyor ve onu böceğin, dar dünyasına hapsolmaya zorluyor.
[Kafkanın 'dönüşüm' kitabını okuyanınız var mı? Gariptir ki orda da bu böcege dönüşüm hadisesini en ince detayına kadar hissederiz. Okumayanlara tavsiyemdir.]
Mevlana’nın at sineğine düşmüş sinek tasviri gibi… Sineğin içinde bulunduğu ortamı okyanus sanmasının ne önemi var??
Müslümanca düşünme üzerine denemeler- Rasim Özdenören