30 Eylül 2013 Pazartesi

Ey vakti duymak doruğuna varanlar!











''............
Canı pek bir dünya son yüzyılda yaşadığımız 
Yüzü perdahla kavi, peçesi paramparça 
Üstü başı kükürtlü bu dünyadan 
Kancıklık 
Sıçradı çevirdiğimiz sayfalara 
Artık kimse bize haber vermeyecek 
Hemen şu tepenin ardında 
Saldırmaya hazır ve müsellah 
Bir düşman taburu durduğunu 
Çünkü gerçekten yok 
Böyle bir ordu 
Bir düşmanımız kaldı 
Kendi 
Dudaklarımız 
Arasında. 

.......... Biliyoruz günden güne çopurlaşan yer yuvarlağında 
Bizleri yan çizen birer hemşehri haline sokan nedir 
Çırpını çırpını giden atlardan indik 
Girmek için patavatsız yurttaşlar sırasına 
Zihnimiz, acizlerin şikayetleri sığacak kadar 
Kanırtılırken ses etmedik 
Öcümüz alınacak korkusuyla irkildik 
Kaldıysa bir soru içimizde 
O da birşey: 
Nerdedir yerle gök arasındaki ulak, 

Nerde biz?. 

Kimseden bir işaret gelmeyecek 
Bir melek kimsenin alnını sıvazlamazsa 
Söylemez size kimse dünyadaki ömrü boyunca 
Hiçbir insana yan bakışı olmayan kimdi 
Kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile 
Öğretmek için cephe nedir 
Kıyam etti 
Torunu kucağında 
Dönünce bütün gövdesiyle döndü 
Bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda 
Bir bilinebilseydi 

Nedir veche.. 

Dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar 

Sıyırın kahkaha sırçasını cildinizden 
Omzunuzdan vaveyla heybesini atın 
Boşa çıksın reislerin, kahinlerin, şairlerin kuvveti 
Güler yüzlü olmak neydi onu hatırlayın 
Ağız dolusu gülmeden taşlıkta...''

NAAT- İsmet Özel

29 Eylül 2013 Pazar

Çöl

Bugün günlerden çöl... Çöllerde döndüm durdum bugün, 

Sahranın sesi: TİNARİWEN;

 http://kulturgundemi.com/sahranin-sesi-tinariwen.html

birde TERAKAFT diye bişi varmış ; http://grooveshark.com/#!/terakaft









25 Eylül 2013 Çarşamba

MimarÎ ve ahlâk

''Mimarî ;

farklı varlık düzeylerinde ortaya çıkan problemleri değerlendirmek, tercihlere dayalı kararları almak ve mümkün seçenekleri ayıklamak suretiyle geliştirilen bir insan ürünü olması hasebiyle estetiğin ve teknolojinin alanında yer almaz. O , ahlâk ve din alanının bir ürünüdür. ''

İslam'da Şehir ve Mimari
Turgut Cansever

İnançların Rolü ;

''Ailenin yapısı, çocukların eğitimi,kültürel amaçlar yaşlılara saygı ve mahremiyet şuuru, bir müslüman evinin planimetrik organizasyonuna yansır. Bir evin mahremiyeti ile mahfuz ile mahrem bir mekan olarak ev anlayışı birbirleriyle çelişkili ifadelerdir.

İki ev arasındaki mesafe her tür mevzuat ve idareyle ilgili sınırlamalardan azade hipotetik durumda, iki tür güç ve tavrın sonucudur: Birincisi korku,işbirliği inancı ve sosyal dayanışma, ikincisi ise güvenlik, mahremiyet ve ferdiyettir.''

''Sadelik, yumuşaklık, tevazu, çekingenlik ve mahcubiyet, vahşilik, kısıtama, nezaket, zevk, umut, dindarlık ve benzeri duygular, tavırlar ve haller sanat eserine 'biçim ifadeleri' olarak yansır.

Bir teknolojinin yahut bir malzemenin seçimi, aynı zamanda insanın o sırada baskın olan psikolojik durumuna tabidir. '' (islam'da şehir ve mimari- turgut cansever)

''İnsanın Ruhî hayatı, davranış ve tutumlarına yansır ve yalnızca modern psikolojinin tanımladığı faktörlerin ürünü olmayıp büyük ölçüde dinî bilinç ve inançlara, yaratılış ve var oluşla ilgili kozmik idraklerle biçimlenir. '' (Titus Burckhardt)

''İnsan, çevresiniuyarınca hareket edipdavranışlarını sergilediği kendi kozmik idrakiyle ahenk içerisinde organize eder ve biçimlendirir. bu itibarla sanat ve mimari, ahlak ve din alanına ait disiplinlerdir. '' (islam'da şehir ve mimari - turgut  cansever)

O hani hayran kaldığımız eserler var ya hani batıdaki! ağzımız sulanan hani?

Mesela;

''Rönesansta taşın sertliğini vurgulamak için aşırı bir şekilde'' işlenmesi... oysa teknik bir zorunluluk yoktur yani onu yapmalarında

 ve gotik mimaride taşın tabii yapısından kaçınmışlar gizlemişler; neden acaba düşündünüz mü?? '' Katolik kilisesinin tutumunu temsil eden, maddi varlığı günah kabul eden'' tasarımcının ürünleri değiller midir??

Yani neymiş çağın dönemin buhranları psikolojik ve ahlaki dini düşünce sistemleriyle inşa edilmişler ve insanlar üzerinde tesirleri olmuş! sırf güzel diye onlar yaptı diye değil? neden güzel denir ayrıca? düşünce sistemlerini yansıtabildigi için... Muhteşem göründüğü için güzel olmaz bir yapı! bu tartışmada başka bir konudur dağıtmamak için üstünde durmadan geçiyorum.

ve bizler...
aa güzelmiş diyerekten ülkemize getirdiklerimiz!
herşeyi toplayıp getirdiğimiz bizim yaşayış tarzımıza uymuyorsa fazlalıktır. Bize ve alışkanlıklarımıza hitap etmiyorsa işe yaramazdır, lüzumsuzdur.  ve dahi bunlar birikince etraf ne olur? ÇÖPLÜK!





Sahneleri tanıdık geldi mi? Wall e filmini hatırlayan var mı?




Türkiyenin mimarisi şöyle böyle diyenler, Falanca millet yaptımı yapıyor işte diyenler! hala suçu kendinde aramayıp birilerine atmaya çalışanlar!

Yahu moderndir deyip evine getirdiklerine bir bak!

 Küvet misal; Türkiyede kaç kişi küvet denen şeyi doldurup içinde saatlerde yatıyor! amacına uygun kullanıyor! şahsen ben küçüklüğümden beri annemin alışkanlıklarını izlediğim kadarıyla o küvet ya fazla aracı gereci toparlayan bi esya toplayıcı oldu doldu içi lüzumsuzca yada başka bir alternatif yoksa sağına soluna bişiler takıldı ki bizim alışkanlıklarımıza uysun diye! yatamıyoruz çünkü yatmayız biz! saatler harcamayız banyoda tuvalette! inancımızda yoktur böyle bişi işimizi halleder ve çıkarız!

Yahu yapmayalım etmeyelim ne olur maymuna döndürmeyelim kendimizi! Yahu kullanamıyorsan amacına uygun alma yapma! Sana uymaz! kültürün alıskanlıkların izin vermez! sana uymayan ayakkabıyla ayagina acı cektirme şeklini şemalini bozma ne olur!





21 Eylül 2013 Cumartesi

Müşkil

'' Batıl hemişe batıl ü bihudedir veli
Müşkil budur ki suret-i hakdan zuhur ede '' Bâki

'' Güçlük; hak kılığında gelen yalanı ayırt edebilmekte.
Süslenen püslenen, birinci hamur, ipek, kağıtlara ve kuşelere bürünen yalanı gerçeginden ayırabilmekte mârifet. ''

Sezai Karakoç
Unutuş ve Hatırlayış


Zamanın ideal büyük bir harekete mi dayaniyor yoksa bir tabii olaya mı?

'' Evet,
takvimini madem ki, batıya ayarladın onu yitirdin demektir. çünkü  batılılar yılları takvimi zamanı bir doguma bir tabii olaya, isterse o bir peygamber dogumu olsun, dayıyorlar. senin takvimin ise, hicrete, yani idealin büyük bir hareketine dayanıyordu. ideali bırakıp tabii bir olayın mahkumu mu olmalıydın?

evet sen takvimini yitirmiş, fizikötesinde de, tarih çerçevesince de, tarih çerçevesinde de sallantıda kalmış birisin!! '' 

Sezai Karakoç
Unutuş ve Hatırlayış

ps: Cemal şakar sessiz harfler tavsiye edilesi bir kitaptır. yazının değişiyle sallantıdaki toplumu gösterir her bir hikayesiyle bizlere...

19 Eylül 2013 Perşembe

yazkaç_mak

 Thomas wolf demiş ki;

 '' Yazmak unutmak içindir, hatırlamak için değil! ''

Söz uçar yazı kalır dedilerdi hep oysa, uçmaması içindi her şey sanki.

Şöyle bir düşünüyorum da yazarken boşalmaya çalışıyorum yazmadıkça birikiyor zihnimi kemiren şeyler yazınca kemiren şeyleri unutuyorum yavaş yavaş, yazılmış oluyor çıkıyor benden artık yol alıyor yol buluyor.

Sinirliysem sakinliyorum, üzgünsem kendi kendimi teskin ediyorum umut veriyorum sona dogru karşıma alıp konuşuyorum kendimle... evet yazarken kendim ötekileşiyor sanki, ''ben'' yabancı oluyor bana. yabancı mı oluyor dedim ben. ahh o zaman kendimden kaçabildigim yerler satırlar!belki kendimden söz ediyorum ama kendimden kaçıyorum aslında...olabilir mi böyle bişi?

 Sürekli kızdıgım ben artık sürekli başkalarına verdiğim ögütler oluyor kendime kızgınlığım teselliye dönüşüyor adeta.

16 Eylül 2013 Pazartesi

hüvelbakiyi görüp ders alan kücük böcek misali


Ne aradığımı bilmeden daldığım mekanlardan biri oldu Aşiyan mezarlığı.

Girişte solda hemen yahya kemal in mezarını görür görmez, gözleriniz hemen dizeleri okumaya koyulmuştur bile;

'' Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle.

Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde 
Her seher bir gül açar;her gece bir bülbül öter. ''
Yahya Kemal


 Hüvelbaki, http://isiksavascisi.blogspot.com/2013/04/huvel-baki.html

 hikayesi geçen adamla karşılaşıyorsunuz hemen solda bir kaç basamak inince, beklemediğim bir anda dikiliverdi karşıma. kendimi küçük böcek gibi hissettim ders almak için uzun uzun baktım. 4 bir açıdan seyrettim. hüvelbaki... baki olan yalnız Allahtır! Sahi tesadüf diye bir şey yoktur müslümanın hayatında.
sahi o zaman neyin tasasıydı bu taşıdığım,
neye endişenmiştim günlerce kafamda dönenler, ahh beni benden edenler... bilincimi kaybederek uyuşmuş bir halde dolaştım sonrasını... sahi ya ''hüvelbaki'' diyerekten sayıklarcasına... hatta ruhuna fatiha yazan tasları gördükçe okumaya çalıştığım fatihaları bile toparlayamadığımı hatırlıyorum bi zaman. bilinsizdim. belkide uzun zaman sonra ilk kez kendimden kaçabildigim bi andı. boştu zihnim, belkide uyuşuktu. ama hissetmiyordum kendimi. sanki ben yoktum.

Bir bir gezdim mezar taşlarını yılların farkını gördüm statünün farkını herkim olursa olsun uzanmıştı oraya. kimisi mermerdendi kimisi taştan kimiside öylece. Farkedermiydi artık. kalanlar için farketmişmiydi... gidenler hele oralı olurmuydu sanıyorduk.

 Garpti, şehre temas eden mezar cephelerinden insan sesleri araç sesleri geliyordu. bi cephesi deniza bakıyordu gemilerin siren sesleri bi cephesi sahil yoluna piknik yapanların o kahkahaları, ve evet mezarla villaların bakıştığı da bir cephe vardı.

insanoglu villalardan kalkıp su kücücük tabuta giriyordu ya... yaşarken villada yaşadı burda da villa tipi olacak diyebilen var mıydı aralarında? bilmem baktım uzun uzun o bakışmalarına ama dilsizdiler manidardı ama bi o kadar da zordu idrak etmek, ayırt etmek.









Ayıcık şeklinde mezar taşı hüzünlü müydü ne? neyeydi hüznü? bırakıp gittiklerine mi? yalan yanlış yaptıklarına mı? daha fazlasına mı? yada sevinç gözyaşlarımıydı Rabbe kavuşmanın? ayırt edemezdim ama hüzün mü sevinç mi ayırt etmeye çabaladığım bir mezar taşıydı. Üzülse neye üzülebirdi... nedense sevinç gözyaşısı olmasını diledim.



Merdivenleri hep sevdim mezardakilerde beyaz mermer aralarında ayrıca hoştu. basmak basamak çıkıyordum basamak basamak ders alıyordum. basamak basamak siliniyordu zihnim, benliğim...



 YA RAB rahmetini esirgeme!....
  YA RAB rahmetini esirgeme!....
  YA RAB rahmetini esirgeme!....

12 Eylül 2013 Perşembe

Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor

Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü

Yaşamaktan öte özür bulamayınca aşka
sonuçları bir bir gözden geçiriyorum
pulluklarla devrilen toprağın ıslaklığındaki can
madenlerin buharından elde edilen büyü
bazı yasak kitapların verdiği dinç duygular
nelerse ki yaşamak sözünü asi kılan
nelerse ki lekesiz, umutlu ve budala.

Denedim. Soğuk sular dökünüp fırladım sokaklara
sorular sordum nice kara sıfatları üstüme alaraktan
ipte boynum, ağzım şehvet yalaklarında
çapraştım, and içip ayna kırdım
doğadan bir vahiy bekledimse boşuna
baktım akşam herkesin kabul ettiği kadar akşamdı
hiç bir meşru yanı kalmamıştı hayatımın. 

Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor
böylesine hazırlıklı değilim daha.
Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum:
Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda.
 
İsmet Özel

Meçhul kalmak

''Meçhul kalmakinsan ruhunun büyük acısıdır. Bir ruh ne kadar güzel, ne kadar zenginse, o ölçüde bir “tanıdık” a muhtaçtır. 

Ariflerimizin: “ Aşk ve güzellik, ezelde birbirleriyle sözleşmişlerdir.” demeleri işte bu yüzdendir. 

Bu, doğulu yaratılış felsefesidir. 
Tanrı bile bilinmek, tanınmak ister. 
Meçhul kalmak istemez. 
Yalnızlık duygusunu, yabancılık ve gurbet acısını meydana çıkaran meçhul kalmaktır.

Her insan, okuyucusunu dört gözle bekleyen bir kitaptır.

İslam,yaratılış felsefesinde, Doğu tasavvufunun sözünü ettiği ''aşk'' ın yerine ''marifeti'' ne de güzel yerleştirmiştir.

Dediğim gibi (bkz: sevmek aşktan üstündür), aşk, ne denli güçlü ve güzel bir aşk olursa olsun, içgüdüsel bir ihtiyaçtır. Tabiatın aldatmasıdır ruh perdesi altında bedenin memurudur. 

Oysa tanışıklık, insani ihtiyaçtır,ruhun işidir. 

Birisi,insanı idrak ederde bizim o 'samimi saf gizli benimizi' anlayacak olursa, içimizde, gizlenmesi mümkün olmayan tarifsiz bir yakınlık ve tanışıklık duygusu yaratmış olur. bir ruh sadece bir durumda iken, bu dünyada iki kişi birçok kişi olduğunu, yalnız olmadığını görür. her halükarda , bir insan,bir kitap değilse de bir kelimedir ve ister istemez, bu sözün anlamını bilen birisine karşı gaybi bir bağlılık duyar. Elbette  kelimenin, herkesin anladığı klişe , bayağı bir anlam taşıyan , pek anlamı olan sözlük anlamını değil, onun sadece bir şairin hissedebileceği, anlaşılır ama nitelenemez ruhunu,ayrımını ve inceliklerini taşıyan özel anlamlarını... ''

Ali Şeriati-  Hubut/kevir

10 Eylül 2013 Salı

Tek çarem sonsuzluga atın beni kuşlar

'' Gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda 
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi 
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne 
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak 
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini 
tanıdım; ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi. 

Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan 

artık bu yaşa erdirdin beni,anladım 
gençken almadın canımı,bilmedim 
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş 
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer 
çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış 
insanın insana raptolduğu cevher. 

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi 

taşınacak suyu göster,kırılacak odunu 
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde 
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin 
tütmesi gereken ocak nerde? '' (münacat_ismet özel)



'' Ama benim yolcu olan ruhum, NASIL BİRYERLERDE DURABİLİR, GİTMEKTEN YİNE GİTMEKTEN GERİ KALABİLİRDİ? 'ben sahil değilim, dalgayım.'

Gidiyorsam varım ben, gitmiyorsam yoğum.


'Biz yoklukta uçan sanal bir kuşuz.' Öyleyse biz neyiz? Hiç! Hiç! Sadece Sadece uçmak!


Yürüdüm, yürüdüm, herhangi bir yere değil, bilmediğim bir yere. Yürüdükçe yürüdüm, buralarda kalmamak için. Ne zaman yeni bir gün dogumunda, dünde aynı yerde bulunduğumu görsem, çaresizliğimden ve beyhudeliğimden sıkılırım. 


'Kaçış, oraya kadar kaçış...

Hissedebiliyoruö kuşların sersemliğini,
Dün buradaydım, bugünde buradayım
Peki ne zaman gideceksin onun peşinden?'

Yürüdükçe yürüdüm, on yıl boyunca yürüdüm...

... ''




Süzülün uçusun beni de beni de alın götürün 

Bir okyanus ortasina ya da bir senri yanina 

Kanat kanat yelken olup götürün beni kuslar 

Bir dalganin içine ya da kör bir kuyuya 

[Nakarat] 

Sevda çok uzaklarda yildizlarin da ötesinde 
Bilmem nasil yakalarim kuşlar kuşlar

Ya umutlar biterse 

Gidemem gidemem gidemem o kadar uzaklara gidemem 
Tek çarem sonsuzluga atın beni kuşlar 

Yetisin nefesim bitiyor yetisin bana kuslar 

Ya özgürlük adina ya da sevda hatirina 
Bir dali kirik agacim söküp beni koparin 
Bir deli orman içine birakin beni kuşlar .... (edip akbayram_kuşlar)

---
ps: '' İnsanoğlunuun gevişi sözdür. '' Ali şeriati

Tekrar geviş getirip yağmuru anlatmaya gerek var mı?


9 Eylül 2013 Pazartesi

İhtiyaç

'' Hiçbir şey için «ben bunu mutlaka yarın yapacağım» deme ; ancak Allah dilerse yapacağım, de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve de ki: Umulur ki Rabbim beni bundan daha yakın doğruya eriştirir.'' kehf suresi 24.ayet

 '' Allah'ın rızasını isteyerek sabah ve akşam Rabblerine dua edenlerle beraber sen de sabret.
Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi anmaktan alıkoyduğumuz, arzularına uymuş ve işi de aşırılık olan kimseye uyma.'' kehf suresi 28.ayet

 '' De ki: İşledikleri işler bakımından en fazla ziyan edenler kimlerdir, haber vereyim mi size? '' kehf suresi 103. ayet

 '' Onlar, dünya hayatında(ki) bütün çabaları boşa gittiği halde kendilerinin iyi iş yaptıklarını sanırlar.'' kehf suresi 104. ayet

 Kalbim sancır, aklım almaz,mantığım durur,sızılar ve uyuşur kalırım öylece... NE o ne buyumdur şimdi, duyduğum sadece ızdırap! ne zaman dirilecek harekete geçecegim. yağmuru anlatmaktan cok, ne zaman yağacağım!! 

 Tevafuklar suratıma çarptıkça törpülenir şekil alır ''kul'' olabilir miyim ki?Ancak ve ancak Rab isterse, kalbleri hidayete erdirirdi sahi... istemeli Rabden yağabilmeyi isteyebilmeli!!