31 Mayıs 2013 Cuma

Hangisi olmak!

'' Sizi rahatsız etmeye geldim! '' diyen yazar; evet beni rahatsız etti... kaçmaya çalıştıklarımı, algılayamadığım çevremi ve beni....




'' Elbette bütün insanlar aynı düzeyde değildir ve birbirinden ayrıdır. Fakat hepsi aynı türdendir. Bu hayatta, bu göğün altında bir şeyden keyiflenen herkes, hayvan ve bitki akılsızlığından nasiplidir. Bilmem ki niçin her keyiflenme de, her kahkahada, her el şaklatma da ve her neşe hissinde galiz, iğrenç ve çirkin bir ahmaklık çıkar ortaya? Neşeli ve şişman görünümler benim gözümde bilmem ki niçin mide bulandıracak kadar iğrenç, çirkin ve tiksindiricidir? ''Aptallık'' ile ''yağ''  arasında bilmem ki nasıl bir türdeşlik vardır! 

Bir uşağın bir safın ve yarı yabani bir bedevininki gibi günahsız ve niteliksiz sıradanbir aptallık değil, bilakis bir yarı aydının, kendinden memnun uygar bir yarı okumuşun tertemiz ve capcanlı görünümündeki aptallık, bir profesörün  aptallığı, bir daire mensubunun, bir öğretmenin ve bir yabancı dil bilenin; bütün bu parfüm sürünmüş,ümitli, emin, doymuş, mutlu, başarılı yüzlerin mide bulandırıcı, ızdırap verici ve boğucu aptallığıdır bu. Bunlar kuyruklarıyla ceviz kırarlar. Kendileri açısından her şey aşikardır, bütün güçlükler hallolmuş, bütün sıkıntı ve dertler deva bulmuştur. Sağlıklı ve hararetlidirler. İşleri güçleri paradır. Oh oh ne iyi, Allaha şükür evleri, aileleri, maaşları,rütbeleri,arabaları,bir iki parça toprakları vardır. Allah izin verirse gelecek yıl gezmek için yurtdışına gitmek isterler! elhamdülillah, çok iyi oldu. Kim derdi ki? Allah bir nebze şans versin yeter ki! Ne saadet!

Nasıl bir şans! Eşşeklik! Nimetten yararlandığı kadardır, hepsi bu. İnsanın hayattaki mutluluğunun tek sırrı budur.

Bunların kendilerini doyurmadığı zavallılar başka şeyler isterler. Çeşme suyundan dinmez hararetleri. Mutfak yemeğinden yatışmaz açlıkları. 

Halı deseni ve rengi, oda ve masa,  hatta ''maaş''bile, onca ek ödeneklere, geri kalmış bir derecenin nazil olacağına dair onca ümide rağmen... Dualar yakarışklar,inleyiler, yaltaklanmalar, teşekkürler, övgüler, telgraflar, tomarlar, eğilmeler,hiçbir zaman doğrulmamalar, o derecenin nazil oluşunu çabuklaştırmasına ortaya çıkışını erkene almasına rağmen, hayalci gönüller kendilerini şükran ve  keyifle doldurmaz.

susuz musun? musluk suyu, havuz suyu, semaver suyu.
Açmısın? kazan güveç kabı, tencere.
yorgun musun? karyola kanepe sedir, divan.
Sıkıldın mı? Radyo,tv sinema.
üzgün müsün? şaka espri, oyun, eğlence, komedi filmi.
yalnız mısın? misafir,davet,toplantı, gece gezmesi,ziyaret, hal hatır sorma.
Hasta mısın? ilaç,doktor, hastane, lavman, hap.
ağrın mı var? asprin,sıcak su torbası, masaj...
Aşık mısın? tıraş,süslenme, elbise, okul önleri, cadde kenarları, telefon, espri, boy friend, girl friend, kız isteme, söz kesme, çeyiz, düğün, nişan, araba ve taksi konvoyu, korna, türbe turlama, ev, çocuk, taksit, oturmalar, ah azizim demeler, nazlanmalar, aile mutluluğuyla ilgili tavırlar ve çekidüzenler...

Öyleyse derdin ne? Neyin peşindesin? Bilmiyoruz ama bunların bize yetmediğini biliyoruz.

Yıllar böyle geçti. İçtikçe susuyor, yedikçe acıkıyordum. Konuştukça suskunlaşıyor, işittikçe cevapsızlaşıyordum. Elde ettikçe yoksunlaşıyor, nasiplendikçe mahrumlaşıyordum. yaklaştıkça uzaklaşıyor, başardıkça yenilgiye uğruyordum. Ünlendikçe tanınmazlaşıyor, kalabalıklaştıkça yalnızlaşıyordum. Sonunda kani oldum, burası benim yerim değil. Burada yabancıyım. Burası benim sürgün yerim. Hangi günah sürdü beni bu uzak gurbete?

Şu büyük flozofların, Descartes, Gide ve Camus un kuşkuları ne rahat ve dertsizdir: ''düşünüyorum, öyleyse varım.'' ''hissediyorum, öyleyse varım. '' ''isyan ediyorum, öyleyse varım.'' Bu meşhurolgunların hamlığına şaşıyorum! ''olmak'' ya da ''olmamak'' derdi olsaydı kolaydı, ne kolaydı, ne kolay deva buunurdu. Onların ispatladıkları kolaylıkla hem de. Fakat '' hangisi olmak'', acılı ve korkunç bir kuşkudur. (!!!)

'' Varoluş ''um rengini yavaş yavaş yitiriyor, ''yaşayış''ım varoluşumu unutuluş derinliklerinde itip yok ediyordu ve ben gitgide ''yaşamanın gerektirdiği karmakarışık şeyler mecmuası'' olup çıkıyordum. (!!!)

Fakat bir an boş kaldığımda ''özümün'' hatırası uyanıyordu ve ben tahammülsüz hale geliyordum. Unutmak için hayatın kalbine batırıyordum özümü. Çalışmak iyi bir unutturucudur. Hayatın sıkıntıları, çoskuları ve hassasiyetleri, ''varoluş ıstırabını'' unutturur ve teskin eder. Çabalamak, düşünmek, okumak, öğrenmek ve hepsinden iyisi, benim için, yazmak, güzel sakinleştiricilerdi. Yazmazlık! Bu hayatımın en zor işi, en korkunç faciasıydı. Bana özümü hatırlatıyordu; boğazımı öyle sıkıyordu ki ölüm hissine kapılıyordum ''........

Hiç yorum yok: