'' Sizi rahatsız etmeye geldim! '' diyen yazar; evet beni rahatsız etti... kaçmaya çalıştıklarımı, algılayamadığım çevremi ve beni....
'' Elbette bütün insanlar aynı düzeyde değildir ve birbirinden ayrıdır. Fakat hepsi aynı türdendir. Bu hayatta, bu göğün altında bir şeyden keyiflenen herkes, hayvan ve bitki akılsızlığından nasiplidir. Bilmem ki niçin her keyiflenme de, her kahkahada, her el şaklatma da ve her neşe hissinde galiz, iğrenç ve çirkin bir ahmaklık çıkar ortaya? Neşeli ve şişman görünümler benim gözümde bilmem ki niçin mide bulandıracak kadar iğrenç, çirkin ve tiksindiricidir? ''Aptallık'' ile ''yağ'' arasında bilmem ki nasıl bir türdeşlik vardır!
Bir uşağın bir safın ve yarı yabani bir bedevininki gibi günahsız ve niteliksiz sıradanbir aptallık değil, bilakis bir yarı aydının, kendinden memnun uygar bir yarı okumuşun tertemiz ve capcanlı görünümündeki aptallık, bir profesörün aptallığı, bir daire mensubunun, bir öğretmenin ve bir yabancı dil bilenin; bütün bu parfüm sürünmüş,ümitli, emin, doymuş, mutlu, başarılı yüzlerin mide bulandırıcı, ızdırap verici ve boğucu aptallığıdır bu. Bunlar kuyruklarıyla ceviz kırarlar. Kendileri açısından her şey aşikardır, bütün güçlükler hallolmuş, bütün sıkıntı ve dertler deva bulmuştur. Sağlıklı ve hararetlidirler. İşleri güçleri paradır. Oh oh ne iyi, Allaha şükür evleri, aileleri, maaşları,rütbeleri,arabaları,bir iki parça toprakları vardır. Allah izin verirse gelecek yıl gezmek için yurtdışına gitmek isterler! elhamdülillah, çok iyi oldu. Kim derdi ki? Allah bir nebze şans versin yeter ki! Ne saadet!
Nasıl bir şans! Eşşeklik! Nimetten yararlandığı kadardır, hepsi bu. İnsanın hayattaki mutluluğunun tek sırrı budur.
Bunların kendilerini doyurmadığı zavallılar başka şeyler isterler. Çeşme suyundan dinmez hararetleri. Mutfak yemeğinden yatışmaz açlıkları.
Halı deseni ve rengi, oda ve masa, hatta ''maaş''bile, onca ek ödeneklere, geri kalmış bir derecenin nazil olacağına dair onca ümide rağmen... Dualar yakarışklar,inleyiler, yaltaklanmalar, teşekkürler, övgüler, telgraflar, tomarlar, eğilmeler,hiçbir zaman doğrulmamalar, o derecenin nazil oluşunu çabuklaştırmasına ortaya çıkışını erkene almasına rağmen, hayalci gönüller kendilerini şükran ve keyifle doldurmaz.
susuz musun? musluk suyu, havuz suyu, semaver suyu.
Açmısın? kazan güveç kabı, tencere.
yorgun musun? karyola kanepe sedir, divan.
Sıkıldın mı? Radyo,tv sinema.
üzgün müsün? şaka espri, oyun, eğlence, komedi filmi.
yalnız mısın? misafir,davet,toplantı, gece gezmesi,ziyaret, hal hatır sorma.
Hasta mısın? ilaç,doktor, hastane, lavman, hap.
ağrın mı var? asprin,sıcak su torbası, masaj...
Aşık mısın? tıraş,süslenme, elbise, okul önleri, cadde kenarları, telefon, espri, boy friend, girl friend, kız isteme, söz kesme, çeyiz, düğün, nişan, araba ve taksi konvoyu, korna, türbe turlama, ev, çocuk, taksit, oturmalar, ah azizim demeler, nazlanmalar, aile mutluluğuyla ilgili tavırlar ve çekidüzenler...
Öyleyse derdin ne? Neyin peşindesin? Bilmiyoruz ama bunların bize yetmediğini biliyoruz.
Yıllar böyle geçti. İçtikçe susuyor, yedikçe acıkıyordum. Konuştukça suskunlaşıyor, işittikçe cevapsızlaşıyordum. Elde ettikçe yoksunlaşıyor, nasiplendikçe mahrumlaşıyordum. yaklaştıkça uzaklaşıyor, başardıkça yenilgiye uğruyordum. Ünlendikçe tanınmazlaşıyor, kalabalıklaştıkça yalnızlaşıyordum. Sonunda kani oldum, burası benim yerim değil. Burada yabancıyım. Burası benim sürgün yerim. Hangi günah sürdü beni bu uzak gurbete?
Şu büyük flozofların, Descartes, Gide ve Camus un kuşkuları ne rahat ve dertsizdir: ''düşünüyorum, öyleyse varım.'' ''hissediyorum, öyleyse varım. '' ''isyan ediyorum, öyleyse varım.'' Bu meşhurolgunların hamlığına şaşıyorum! ''olmak'' ya da ''olmamak'' derdi olsaydı kolaydı, ne kolaydı, ne kolay deva buunurdu. Onların ispatladıkları kolaylıkla hem de. Fakat '' hangisi olmak'', acılı ve korkunç bir kuşkudur. (!!!)
'' Varoluş ''um rengini yavaş yavaş yitiriyor, ''yaşayış''ım varoluşumu unutuluş derinliklerinde itip yok ediyordu ve ben gitgide ''yaşamanın gerektirdiği karmakarışık şeyler mecmuası'' olup çıkıyordum. (!!!)
Fakat bir an boş kaldığımda ''özümün'' hatırası uyanıyordu ve ben tahammülsüz hale geliyordum. Unutmak için hayatın kalbine batırıyordum özümü. Çalışmak iyi bir unutturucudur. Hayatın sıkıntıları, çoskuları ve hassasiyetleri, ''varoluş ıstırabını'' unutturur ve teskin eder. Çabalamak, düşünmek, okumak, öğrenmek ve hepsinden iyisi, benim için, yazmak, güzel sakinleştiricilerdi. Yazmazlık! Bu hayatımın en zor işi, en korkunç faciasıydı. Bana özümü hatırlatıyordu; boğazımı öyle sıkıyordu ki ölüm hissine kapılıyordum ''........
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi.... (Kuşların nağmeleri yerine ümidin suskunluğunu....)
31 Mayıs 2013 Cuma
18 Mayıs 2013 Cumartesi
Yorgunluk ve sızı

Zihnim uyuşuk gibi,
Hissiz gibiyim ya da çok hisli gibi de…
Ruhsuz gibi bir o kadar da gözlerim dolmaya muktedir…
Yorulmalı mıyım? Bu günlerde epeyce uyuyorum sanırım, oysa
bedenim yorgun düsmeliydi ki düşünmeyeyim,
Koşu bandım olaydı ya sahi? Saatlerce koşup çatlayana dek
yorulana dek çırpınaydim ya,
Hıh… Koşu bandı mı dedim ben, işi gücü olmayan modern
insanın icadı, yorulamayan insanın yorulmaya can attığı icad…
Sahi kolaylaştırdıkdı her şeyi ya, zamanmız olacaktı
yorulmayacaktık hani… böylece mutlu mu olacaktık, yorulmamak mıydı mutluluk…
Yanışlıklar var sanki, doğrularımızda yanlışlar… ahh…
Eskilerin tarlalari gibi değil ya uğraşımız hani yorulup da
yattığımız yeri begeneceğiz…
Ahh ki ahh önce yorulmamaya çabaliyoruz sonra yorulmaya…
ığsanoğluyuz vesselam; sılaya gider evi özler eve gelir sılayı özler, bekarken
evliliği ister evlenir bekarlığı özler demiş idi kuşçu.
Sızı var ise… yoksunluk var ise; iyidir vesselam. Yalvarış yakarış
hasıl olur, acz insan aczaniyetini kabul eyler.
Sızı yoksa bolluk vardır bolluk sıkıntı ve boşluk getirir. Gereğinden
fazlasına makil olanların derdidir sıkıntı demiş Schopenhauer, sıkıntıyla sızlandığım bi
vakit şükürsüzlük içindeki benliğime dank etmişti bu sözleri… öyle ağır
gelmişti ki…
4 Mayıs 2013 Cumartesi
Diriliş
''' Tavşana kaç derken tazıya tut diyen, sonra tazıyı tavşan,tavşanı tazı yaparak birbirlerine rol değiştiren,kapitalizmle komünizm arasında, böylesine yalancı ve sahtekar bir avlanma oyunu oynatan çağın ikili ruh karmaşası, zaman zaman göz kırpmadan oluk gibi kan akmasına sebep olan bu, ''kara tarih ruhu'' diyebileceğimiz heyecanın üremesine en elverişli ortamı hazırlıyor.
Eskinin ''mümin'' kavramının yerine ''devrimci '' yi koyma yenikliği içinde ezgin bir çağ bu. İnanç yitirmenin sürüngenliği. Yenilenmeyi bilmeyen, tazeliğin sırrını yitiren ruhun eline tutsak düştüğü ürperiş.
Ruhta kaybedileni kitlede, kalabalıklarda arayış. Kalabalığı bir toplum, kitleyi tarih içindeki yerini almış bir topluluk olarak değil, adeta şuurdan ve şuur altından soyunmuş, sıyrılmış, sadece bir içgüdü sürüsü haline gelmiş bir topluluk olarak alan bir arayış.
''Palyaço'' da olduğu gibi, çağ, insanı bir role itiyor, sonra insan bu rol uğrunda can verse bile herkes bu 'son'u olsun gerçekliğe dahil etmiyor. Gerçekle rolün karıştığı bir heyecan trajedisi.

Tak tak tak. Tekrar kapısını vurmalı kalbin ve ruhun. Yoksa yapma besinlerle beslene beslene vücudun aldığı hale benzer bir durumu almaya dogru hizla gitmekte ruh. Dıştan bakıldığında her şey yerli yerinde, ama bir üfürmeye görün! püff dye uçacaktır. ve darmadağınık tüylerin havada oraya buraya koşuşması.
İnanç kalesini yükseltmek ruhta ve onun burçlarına çıkıp oradan bütün insanlığa doğru kaderin ve tarihin büyük diriliş sûrunu üflemek....
Ama bunun için, bunun gerçekleşmesi için diriliş çekirdeğinin oluşması gerekir. Şahdamar yakınlığını varoluşunun temeli bilen diriliş çekirdeğinin. '''
İnsanlığın Dirilişi Kitabı
Sezai Karakoç
Eskinin ''mümin'' kavramının yerine ''devrimci '' yi koyma yenikliği içinde ezgin bir çağ bu. İnanç yitirmenin sürüngenliği. Yenilenmeyi bilmeyen, tazeliğin sırrını yitiren ruhun eline tutsak düştüğü ürperiş.
Ruhta kaybedileni kitlede, kalabalıklarda arayış. Kalabalığı bir toplum, kitleyi tarih içindeki yerini almış bir topluluk olarak değil, adeta şuurdan ve şuur altından soyunmuş, sıyrılmış, sadece bir içgüdü sürüsü haline gelmiş bir topluluk olarak alan bir arayış.
''Palyaço'' da olduğu gibi, çağ, insanı bir role itiyor, sonra insan bu rol uğrunda can verse bile herkes bu 'son'u olsun gerçekliğe dahil etmiyor. Gerçekle rolün karıştığı bir heyecan trajedisi.

Tak tak tak. Tekrar kapısını vurmalı kalbin ve ruhun. Yoksa yapma besinlerle beslene beslene vücudun aldığı hale benzer bir durumu almaya dogru hizla gitmekte ruh. Dıştan bakıldığında her şey yerli yerinde, ama bir üfürmeye görün! püff dye uçacaktır. ve darmadağınık tüylerin havada oraya buraya koşuşması.
İnanç kalesini yükseltmek ruhta ve onun burçlarına çıkıp oradan bütün insanlığa doğru kaderin ve tarihin büyük diriliş sûrunu üflemek....
Ama bunun için, bunun gerçekleşmesi için diriliş çekirdeğinin oluşması gerekir. Şahdamar yakınlığını varoluşunun temeli bilen diriliş çekirdeğinin. '''
İnsanlığın Dirilişi Kitabı
Sezai Karakoç
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)