20 Ocak 2013 Pazar

İçimden Geçen

Mağlum günümüz insanının tereddüt ve sorunlarıyla ilgili o ibret alınası münazaradan sonra; heyecandan konuşamadığım ve katıldığım katılmadığım noktalarıyla eklemek istediklerimi yazma gereği duydum. 


Türkiye’nin doğu ile batı arasındaki kalmışlığını sorun olarak görüp bir kısmımızın geriye dönüşümüz olamaz çözüm olarak batılılaşmaya devam etmeli önerisi yada düşüncesi doğrultusunda diyebilirim ki öncelikle bu sorun nerden çıktı neden bu yola girdik?

Ben Türkiye ile batı medeniyetlerindeki bu ilerleme yada gerileme mevzusunu Mısır ve mezapotamya medeniyetlerine  onların  farklılıklarından doğan yaşam biçimlerine benzetiyorum…

Mısır; daha çok dünyevi düşünen bir medeniyet olmakla beraber mısırın yapılarında  da bu bakıs açısının etkilerini görmemiz mümkün olmuştur. Daha kalıcı ve sağlam yapılar inşa etmişlerdir.

Mezapotamya ise mısıra göre dünyevi düşüncesinin aksine manevi düşünce temelleriyle kurulmuş bir medeniyet olup yapılarındada bu etkiyi görebilmemiz mümkün olmuştur. Yıkılmaya müsait kalıcı olmayan yapılar yapmıslar sadece önem verdıklerı devlet dairelerini kalıcı binalardan insa etmişlerdir.Ayrıca mezapotamyanın stratejik konumu dolayısıyla sürekli savaş potansiyeline sahip bir konumu da cabası.

Türkiye ye Avrupa ve Amerika ya baktığımızda iseTürkiye’de  o inancımızdan gelen öbür dünya ya göç ve bu dünyanın geçici bir mesken öbür dünyanın ise kalıcı bir yer olacağı inancı bilinçlerimize yerleşmiş artık kültürümüz olmuş bir durumdur. Bu noktada mezapotamya ya benzetiyorum ben ülkemizi. (her ne kadar birileri  hala kabullenemese de aslımızı inkarın çok daha komik hallere düşürdüğüne birçok kanıt vardır elimizde.) Yaşam standartının yada insan yaşamının öncelik olması, bu dünya(ellerinde sadece var olan tek dünya yaşamı) ve materyalızm e bu derece önem veren toplulukların bugün var olan ve görülen  yatay gelişmelerde bu derece önde olması bundandır diye düşünüyorum. Batıyı da mısıra bu durumda.

Düşünürsek her şeyi bu bizim gecici baktığımız dünya üzerine kurulu bir zıhnıyetın kalıcı mekanı burası. Bu düşünce sistemiyle düşününce bu dünyadaki yaşam standartlarını  yükseltmek için ayrı bir güç alıyor olsa gerekler. Bir kere insan psıkolojık olarak kalmak ıstedıgı dünyada rahat huzursuz mutsuz olmak ıstemez elindeki tek yaşamı için konforunu yükseltir. Bizde ise tüm konforun asıl dünya dediğimiz yerde olacağı düşüncesi hakimdir. Aradaki düşünce sistemindeki  farkı görebiliyor muyuz…

Haa bizim inancımızda bu dünyayı es geç demiyor tabiî ki… Böyle düşünüp bosvermek de kesınlıkle yanlıstır. İnancımız yarın ölecekmiş gibi öbür dünya için çalısmayı hiç ölmeyecekmiş gibide bu dünya için çalışmayı öngörür.

Peki neden yapamıyoruz? Neden batı bize renkli gözüküyor?

Bizdeki bu gayretsizlik, gaflet ve akıl tutulması neden?

Kolaya kaçıyoruz, (bkz: Kurtuluş elimizdeki zincirleri kırdırmak mı yoksa kırabilmek mi?) Ali şeriatininde bir noktaya dikkat çektiği gibi bizi özgür bırakan zincirleri kim çözdü? Neden çözdü hiç sormuyoruz? Sadece kolay gibi gözüküyor açılsın zincir koşalım istiyoruz.

‘’Eğer senin ellerini bir komplo kurup suçsuz bir insanın kanına sokmak için çözdülerse yinede ellerinin serbest kalmasıyla övünecek misin? Kim kimi niçin kurtarıyor sormak gerek?
Sadece kurtuluşlardan söz etmemeliyiz bir gelişim aşaması olarak özgürlüğü bulmak yani özgürlüğü tanımak, seçmek ve özgür olmak üzerine de düşünmeliyiz!!’’

Sormadan, sorgulamadan, düşünmeden nefsin hoşuna gideni seçmeyi tercih ediyoruz. Çünkü o daha kolay, çünkü  nefsin meylettiğidir.

Ancak özgürlük ve kurtuluş dediğimiz şey birine bağlı aklımızın tutularaközgür olduğumuzu sandığımız bir özgürlüktür. Kurtuluş ancak zor olan yolla bireyin kendi özgürlüğünü kendi kazanmasıyla elde edilir.
Aydın insan bilinçli kurtuluştan zincirlerden’’ sorumluluğa ulaşmışken, modern insan kayıtsızlıga ve sorumsuz bir laubaliliğe….’’

Modern insan elindeki zincirleri başkaları tarafından kırılıp, modernızmın eline tutuşturduğu bilinçsiz bir  oyuncak ve esirden ibarettir.

Düşünebiliyor musunuz bu kendi özgürlüğümüzü kazandığımız bir kurtuluş değil de  modern insan figüründeki toplulukla bir medeniyet oluşturduğumuzda halimiz nice olur. Başkalarının yani ellerimizdeki zincirleri kıranların standartlarında ve kontrolünde bilinçsiz adeta bir robot, özgün değerlerimizin ve özgün bilincimizin olmadığı birer kukla. Zaten hadi diyelim ki olduk insan olma özelliklerimiz kesinlikle ve kesinlikle karşı çıkacaktır. Bu aslını inkar eden robotlaşan hükmedenin olduğu düzene… Şuan çok şaşalı rengarenk dünya gibi gözüken o düzen daha da yükselmeyecektir. Gerilemesi muhakkaktır. Bu durumda kendi özgürlüğümüzü kendimizin kazanmasının kendi kültürümüz ve bu dünya öbür dünya düşünce sistemimizle bilincimizi açmamızın nesi yanlış!! Salih Cenap hocanın güzel bir örneği vardı:’’ insanların önüne kirli suyu koyarsanız içerler. Ancak hem kirli suyu hem berrak suyu koyarsanız hiçbir akıllı kirli suyu seçmez. ‘’ ee temizi yok diye başkalarının temizlik standartındaki kirlisine mi atlayalım hemen! Alternatif olarak koyduğumuz değere bakmak lazım onun için çabalamak lazım.  Ha kolay mı değil zor!! Alternatifleri ve sorunların çözümlerini kendimizce halletmek zor olanı!!  

Gerçek özgürlük için yaşanması gereken bir zorluk…

Gençlik; mücadele, mücadele, mücadele…

İnandığımız değerler üzerine mücadele ettikçe bilinçli kalanlar toplanacak ve aslını bulacaktır bu köklü medeniyet!!

Elbet birgün rüyadan uyanıp aslını bulacaktır!!

Sebat gerek…

http://neogrendin.com/?p=200 - Ankara Yazarlar Birliği, Yazar Okulu Grubunun bir müzarasına tanık olduktan sonra...

Hiç yorum yok: