Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi.... (Kuşların nağmeleri yerine ümidin suskunluğunu....)
30 Ağustos 2015 Pazar
insanîleşmek
''herkesin müslüman olması elbette mânidar bir hedef değildir ama esas mütearifimiz odur ki islam herkese, yani bütün beşeriyete gerekli bir 'yeni hayat' sahasıdır. ''
''islam, dünyayı bütün fizikî ve manevî çehresiyle, yaradan-insan , insan-insan ve tabiat- insan ilişkileri ile güzelleştirmek ve ehlîleştirmek iddiasını taşıyor. '' *
(bkz: insanîleşirme)
29 Ağustos 2015 Cumartesi
İki İnsan Arasındaki Bağ
İletkenliğiyle ünlüdür öteki türler arasında
İki insan
Başka hiçbir yaratıkta olmayan
Geçirgen bağın başlatıcısıdır
Anneler ve babalar
Oğullar, kızlar, hısımlar
Komşular, hemşehriler, yurttaşlar
Hangileri arasından seçilirse seçilsin
İki insan bir araya gelince
O geçirgen bağa bir ilmek atar
Bazen fiyonk olur arada
Bazen her şey düğümlenir
Yine de sonuna kadar
Bu bağın götürdüğü
Yere kadar gitmez
İnsanlar
Dostluğa, kandaşlığa, aşka evet
Evet ama nereye kadar?
Bunun bir son kertesi vardır
Binlerce yıl iki insandan çok azı
Son kerteyi birlikte tanımıştır.
Süra üfürülürken, çan çalınırken, ölü gömülürken
İki insan tahsil eder zamanı
En doğrusu son kertede iki insan
Vakitsiz okunmuş bir ezandır
Yusuf ile Şivekar
Vakitsiz okundular
Çünkü zaman
İki insan
Ya da
Hiç...
23 Ağustos 2015 Pazar
Kuyuya düşen...
"
kendi kalbimle zamanım arasındaki sarkaç
püskürtüyor beni dünyaya
bırakıyorum zerreciklerime kadar emsin beni
Atlantik ve Pasifik ve beş kıta
koşmam gerek
yetişmem gerek yazgıma
tutmam gerek, sormam gerek, bilmem gerek
esenlemem, kargışlamam, irkitmem gerek niçin
niçin, niçin, niçin
kuyuya düşen çocuk niçin ölmesin?? "
Posted via Blogaway
Yaprak
" Örtünmenin ilk sâiki edeb yerlerini kapatmaktı. İlk ceddimiz "setr" zaruriyeti i yerine getirmek için cennet yapraklarını kullandılar.
Bu yüzden ilk elbise bize ilk ceddimizin kapıldığı vesvesenin yakıcı pişmanlığını ve âniden farkettikleri utancın hâtırasını anlatmaktadır. Eğer bir "giyim kültürü"nden söz etmek gerekirse, onun hudutlarını
"Ey Âdemoğulları! Bakın size edeb yerlerinizi örteceğiniz libas indirdik, hıl'at indirdik, fakat takva libası, o hepsinden hayırlı..." (araf sûresi 22-26)ayetinde aramak gerekir:
yani hayâ ve takvâ arasında.
Bu ölçü giyim-kuşam kültürünü giderek "edeb" kavramıbda billurlaştırmaktadır.
Libas "setr" ölçülerine uygunluktan başka tahir ve imkânlar çerçevesinde başkalarından giyimi ve kuşamı ile değil, bütün heyet-i umûmiyesine sindirdiği temizliği ile temâyüz eder; gerisi bir kültür tercihinden ibarettir. "
Yatağına kırgın ırmaklar
-Arzın Seccâdesinde-
Syf 150
Posted via Blogaway
17 Ağustos 2015 Pazartesi
Bilir misin...
Endişelerimi yazmaktan yorgunken
Umutlarım hayallerimde yoksa artık
Yahut insanlardan bahsetmek zorsa
Kendini bile anlayamamışken...
Neyi yazmalıyım?
Neyi yazmalı insan...
Meğer umut edip yazarmış insan
Değişmeye,
Değiştirmeye,
Sevmeye,
Sevince hüzne dair umudu varsa yazarmış...
Yazmak zor geliyorsa? Ne yapmalı peki?
Konuşamadığını yazamıyorsada eğer?
Nasıl anlatmalı birikenleri?
"Biriktirmeyin,yutun! "Ayetini uygulamak?
Uygulamak...
Uygulamalı sahi...
Lakin
Nasıl?
Ne kadar zor ne kadar değil?
Bunu yazınca mı boşalır insan?
Artık ne kalmıştır elinde?
Neyi paylaşmaya dair bulur?
Paylaşması muhtemel midir peki...
Peki karar verdi diyelim,
İstemesi ve kararı yeter mi sözlerin dökülmesine...
Sanki bilmezdim,
Lâl olurdum,
Bilir misin?!
06.08.2014
İstanbul
16 Ağustos 2015 Pazar
Sev
Ya Rab!
Bir şuh-i sitemkâr ki o
Sitemlerini içimde büyütüp çığlık yapmış.
O çığlıklar ki...
Kah gelmiş ona saplanmış,
Kah yeri gelmiş kuyu olmuş içimde
ona seslenmemi sağlamış...
Onun bana nasıl bir ....sın dediğine hitaben
Ben ona böyle sesleniyorum duy!
O böyle bir sitemkâr...
Şaşkınlığıma gülen
Döküntülerimi seven
Kitaplarımı toplayıp giden
Bu kızı,
Sitemkârımı SEV!
...
Sen'e sözlerimden...
Veda
Bu sehirden gidiyorum
Gözleri kör olmus kirlangiclar gibi
Gururu yikilmis soyatlar gibi
Bu sehirden gidiyorum.
Insanlar tas gibi bana yabanci
Agaclar bensiz hüküm giyecek bulvarda
Bir tanbur bir yanlizligi anlatiyorsa
O isiksiz pencereden
Ben onu duymuyor gibiyim
Bir agac ölüyorsa kapinizin önünde
Ben onu bile duymuyor gibiyim.
Bu sehirden gidiyorum
Gömerek geceyi icime
Sabahin hüznünü beklemeden
Gidiyorum bu sehirden.
Erdem Bayazıt
Posted via Blogaway
Günce
Bu kadar çabuk teslim olmamalıydık...
Böyle değildik biz
Kabuğumuzu ilk kim kırdı
Kim çatlattı, sızı...
Soğuk giriyor artık...
Her esen meltemde içim ürküyor...
Çatlatmamalıydık!
Çatlatma! Diyebiliyor muyduk?
Diyemiyorduk ya sahi...
Ee o zaman?
Farazi mi hep konuştuklarımız, yaptıklarımız, çabalarımız...
"...atınca o attı." Enfal suresiydi demi?
Biz niye hep kendimiz attık sandık?
Yanıldık?
Yandık?
07.08.15
Ankara
Bir şuh-i sitemkâr güncesi notu
15 Ağustos 2015 Cumartesi
Garib oldum bu günlerde

Hani diyorum ki gönlüme;
deli gönül seni de kim seve,
bu yanlışa kim düşe,
sana da kimler aça gönül denen hanesini;
bir umut işte benimkisi, tüm utangaçlığınla, gizlisinden ama;
Sevdalım olur musun?
Bir şiir olsam umuda dair.
İçine de seni gizlesem,
Özlemle yazılmış cümlelerle donatsam, ünlemide vuslat olsa
Okuyanım olur musun?
Gecenin karanlığında yolunu yitirenler, yıldızlara dalar
Yönünü tayin edermiş göğün işaretlerinden.
Şimdi ben ki bir meçhule düşmüşüm, yelken alabora.
İşte burada, bir ışık
Yolumun aydınlatıcısı, işareti
Yıldızım olur musun?
Keşkeli cümlelerin yoğunlaştığı, geri dönülmezlerin ağır bastıgı hayatımda
Bir umut işte, gelsem,
içine baksam gözlerinin,
ağlasam sonra
Gözyaşım olur musun?
mehmet deveci
Biraz yağmur...
Aynaları kırarım,suretimi istemem |
14 Ağustos 2015 Cuma
ev ki ölmek içindir
şöyle ki;
''mimarî ;farklı varlık düzeylerinde ortaya çıkan problemleri değerlendirmek, tercihlere dayalı kararları almak ve mümkün seçenekleri ayıklamak suretiyle geliştirilen bir insan ürünü olması hasebiyle estetiğin ve teknolojinin alanında yer almaz. o , ahlâk ve din alanının bir ürünüdür. ''
''ailenin yapısı, çocukların eğitimi,kültürel amaçlar yaşlılara saygı ve mahremiyet şuuru, bir müslüman evinin planimetrik organizasyonuna yansır. ''
der turgut cansever.
montaigne'nin ölüm üzerine denemesindeki insanın mezarlığa bakan bir odada kalmasının huzur verdiğinden, hayatını daha iyi muhakeme altına alıp olumlu düşüncelerle hayattaki başa gelen olumsuz olaylara karşı dirençli ve daha tutarlı davranışlar sergileme gücünün bulunabilmesi için önemli bir düstur olduğundan bahseder.
aynı hassasiyetle; sadettin ökten hocam;
eski istanbul mahallelerinin değerini anlatırken bahsettiği ve eskiden cenaze'nin çarşıdan dolaşarak mezarlığa getirilmesinin toplumda insanların birbirlerine kötü günde destek verip birbirlerinden haberdar olması böylece sokak ve mahalle kavramlarının önem kazanmasını anlatırken aynı zamanda insanlarında her gün önlerinden geçen cenaze töreni ile kendilerine hayatlarına çeki düzen verdiğinden bahseder.
düşünmeli...
seçmeli...
yaşamalı...
sunulanla şekleylememeli müslüman...
13 Ağustos 2015 Perşembe
Seccâde
mezar gibi iki boyutlu bir mekândır; takriben yarım metre eninde, bir buçuk metre boyunda, mezardan bile daracık bir mekân; esasen mü'minin dünyadaki yeri de ancak bir seccâde kadardır; siz bilemediniz bir metrekare büyüklüğünde bir arz parçası; tek kişilik bir dünyâ.
Seccâde,
mü'min ferdiyetinin remzi;
mü'min, nasıl cemaatin, el cüz'ü lâ yetecezzâ, yani bütün mü'minler topluluğunu temsil ve târif etmeye ehliyetli en küçük parçası ise, seccâde dahi ''arz'' ın en mânidar ve en küçük cüz'ü.
Yatağına Kırgın Irmaklar
Ahmet Turan Altan