"sizi hiç durmadan kendi dağ'ıma mı çağırayım, yoksa her şeyden önce size dağımı mı tanıtayım? benim dağım bir "diriliş hunisi"dir. göz gözdür bir petek gibi. her gözün önünde bir ağaç.
çağırma gücümü tartıyorum. her gece meşhur belgeyi ışığa tutuyorum. bir hurma dalına dönüşen ay ışığına.
dağın ucuna çıkıp bağırmak istiyorum. gelin, her göze biriniz yerleşin. dağ tek bir yapıdır. dağ canlansın, bir toplum olsun. asılsın ağaçlara bulutlaşmış çamaşırlar.
her gece damlarımıza çiğ yağsın. gün doğarken yazın arıları konsun ağaçlara, bağlara. kulaklarımızda arı sesi. bir oğul uğultusu.
ve güneş, doğarken bizi billur bardaklarda suyumuzu içerken yakalasın. suyu çınlatsın taze gün ışığı. bardağın içinden fırlasın çocuksu, toy gün ışıkları. adeta daha yeni doğmuş olan yavru ışıklar. kaslarımızın kırmızılığını bir yakı gibi dağlayan yeni varlık ışıcıkları.
ve her akşam güneş batarken, her birimizi kendi dağ hücremizin önünde bırakalım ufuklara, gecenin düşüşüne, karanlığa bürünen ovaya, gittikçe koyulaşan uzak dağlara. dağlardan dağlara derin uğuldayan ormanlara. karlı orman hayallerine.
karlardan yükselen beyaz köpüklerden doğma hayallere, bu hayal kentinin sessiz, ağırbaşlı, arı duru yaratıklarına.
ve gece herkes ellerinde gemici fenerleri, hücresinden fırlayarak daha yükseğe, daha yükseğe tırmanacak, ağaçlar hışırdayacak, adeta aya çarpmış olacaksınız ikiye bölünmüş bir dişbudak ağacının arasında, keçilerin huyunu kapmış meşelerin kan kıyametinde. birbirinize sürtünerek geçeceksiniz konuşmadan, birbirinizi çimdiklemeden, birbirinizin kadın mı erkek mi olduğunuzu anlamaya girişmeden, hatta bunu hiç düşünmeden. yüksek kaygılarla kanayan yüreğinize elinizi bastırarak daha yükseğe, daha yükseğe çıkmaya çalışacaksınız. öyle biri ki uzaktan dağa baksa, gezip duran fenerler görecek. ateş böcekleri gibi gezip duran. durmadan arayan. inen çıkan. sönen yanan. batan doğan. ölen dirilen fenerler.
ah dağın yirmi dört saati! çağırma gücünü bulamadığım yalnızlık beyni. beni de dağımdan sürgün, kendi babilimden sürgün tutan korku uygarlığı. tutsaklık günlerim. pisliğe mahkum bakırlarım. lut kavminin tuzunda yanıp duruşum. ölü bir balık gibi kör kör bakışım 20. yüzyıl aynalarında."
Dağ Çağrısı- Ruhun Dirilişi - Sezai Karakoç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder