27 Ocak 2014 Pazartesi

Izdırap

'' Apansız hiçbir şeye sahip olmamak, ne müthiş bir güç ve güzellik barındırır!
Izdıraplar hep bekleyişlerin ürünüdür. ''

 Ali Şeriati

Apansız hiçbir şeye sahip olmamak... ''Fight club'' filminden hatırlarsınız... evi, her şeyi bir anda yanıyordu. Hiçbir şeyi kalmıyordu sonrasında değişimin bu sahneden sonra olduğunu hatırlayınız. süregelen sisteme isyanlar bu noktadan sonra başlamıştı. 'kendi olmaya ' işte bu noktadan sonra başlamıştı.

İşte bu söz bana o sahneyi hatırlatır. Aslında hep sahip olmak isteriz hatta sahip olamadıkça hayıflanır üzülürüz. Hatta ve hatta sahip olamamızdır bizce üzüntümüzün nedeni... Filmde evin yanmadan önceki halini gösterirken her bir eşyada etiketler vardır barkotlar.. işte bu etiketlerin tutsağı olmaktır var olduklarımız bizi özgürlüğümüzü kısıtlar... hiçbir şeye sahip olmayan başröl işte bu noktadan sonra kendini güçlü hissetmeye ve sesini duyurmaya sisteme karşı çıkmaya başlar.

Düşünürüm o gücü... hiçbir şeye sahip olmamama gücüne... ne yaman çelişkidir içimdeki deli gibi onu bunu isterken... bir yandan da kurtulmak isterim. Kaçışlarım için sorundur çünkü sahip olduklarım. beni durduran yegane şeyler...

Sabit bir evim olmasındansa karavan sahibi olmak isterim o yüzden... yada yok yok o bile fazla... illaki başını sokacak bir yer olur, bulur insan... ama işte onu bunu da taşımak istiyorum ve gezdikçe hayli yorulduğumu hissediyorum. :) komik değil mi.... aslında bu da bir tür çelişkinin ürünü. Tam olarak özgür olamayışımın müsebbibi. hala orda bir yerde içimde sahip olmayı düşündüğüm ayrılamayacağımı düşündüğüm şeyler var ki taşımak istiyorum kendimle beraber... oysa umarsızca çıkabilseydim yola...

'' into the wild '' filmini hatırlayın... her şeyini bırakıp çıkmıştı dağlara bayırlara. yapabilir miyim öyle bir şey diye ne çok sınadım kendimi. Ailemin benden beklentilerini diplomamı her şeyi bir bir önlerine koyup, ben gidiyorum diyebilir miydim? Neydi beni engelleyen? Neyin tereddütüydü bu kadar isterken... Bu kadar arada kalmışken... alışkın olmadığına mı adım atmak? zora mı düşmek? hadi ama... kolaya bile kaçamıyorsun ki sen... alışkanlıklarını gözardı eden biri de değilsin hani... hep farklı bir arayıştı hani aradığın...

Film de ki society şarkısı da aynı şeyi dile getirmiş bakın;

''you think you have to want
more than you need
until you have it all you won't be free ''




http://www.youtube.com/watch?v=pRUGvArWXLk


Yok her yiğidin harcı değildir çekip gidivermeler...
Unutma ki beni burada tutan her bir şey beni gün be gün daha çok içine alacak...


25 Ocak 2014 Cumartesi

Dağ çağrısı

"sizi hiç durmadan kendi dağ'ıma mı çağırayım, yoksa her şeyden önce size dağımı mı tanıtayım? benim dağım bir "diriliş hunisi"dir. göz gözdür bir petek gibi. her gözün önünde bir ağaç.

çağırma gücümü tartıyorum. her gece meşhur belgeyi ışığa tutuyorum. bir hurma dalına dönüşen ay ışığına.

dağın ucuna çıkıp bağırmak istiyorum. gelin, her göze biriniz yerleşin. dağ tek bir yapıdır. dağ canlansın, bir toplum olsun. asılsın ağaçlara bulutlaşmış çamaşırlar.

her gece damlarımıza çiğ yağsın. gün doğarken yazın arıları konsun ağaçlara, bağlara. kulaklarımızda arı sesi. bir oğul uğultusu.

ve güneş, doğarken bizi billur bardaklarda suyumuzu içerken yakalasın. suyu çınlatsın taze gün ışığı. bardağın içinden fırlasın çocuksu, toy gün ışıkları. adeta daha yeni doğmuş olan yavru ışıklar. kaslarımızın kırmızılığını bir yakı gibi dağlayan yeni varlık ışıcıkları.

ve her akşam güneş batarken, her birimizi kendi dağ hücremizin önünde bırakalım ufuklara, gecenin düşüşüne, karanlığa bürünen ovaya, gittikçe koyulaşan uzak dağlara. dağlardan dağlara derin uğuldayan ormanlara. karlı orman hayallerine.

karlardan yükselen beyaz köpüklerden doğma hayallere, bu hayal kentinin sessiz, ağırbaşlı, arı duru yaratıklarına.

ve gece herkes ellerinde gemici fenerleri, hücresinden fırlayarak daha yükseğe, daha yükseğe tırmanacak, ağaçlar hışırdayacak, adeta aya çarpmış olacaksınız ikiye bölünmüş bir dişbudak ağacının arasında, keçilerin huyunu kapmış meşelerin kan kıyametinde. birbirinize sürtünerek geçeceksiniz konuşmadan, birbirinizi çimdiklemeden, birbirinizin kadın mı erkek mi olduğunuzu anlamaya girişmeden, hatta bunu hiç düşünmeden. yüksek kaygılarla kanayan yüreğinize elinizi bastırarak daha yükseğe, daha yükseğe çıkmaya çalışacaksınız. öyle biri ki uzaktan dağa baksa, gezip duran fenerler görecek. ateş böcekleri gibi gezip duran. durmadan arayan. inen çıkan. sönen yanan. batan doğan. ölen dirilen fenerler.

ah dağın yirmi dört saati! çağırma gücünü bulamadığım yalnızlık beyni. beni de dağımdan sürgün, kendi babilimden sürgün tutan korku uygarlığı. tutsaklık günlerim. pisliğe mahkum bakırlarım. lut kavminin tuzunda yanıp duruşum. ölü bir balık gibi kör kör bakışım 20. yüzyıl aynalarında."

 Dağ Çağrısı- Ruhun Dirilişi - Sezai Karakoç

21 Ocak 2014 Salı

Hedef...

'' âşık kendini yürümeye adamış olan biridir: yürümeye, ulaşmaya değil! ''
Rasim Özdenören_ Aşkın Diyalektiği

'' - Beyim nereye gidiyorsun?
  - Bilmem, buradan uzağa,hep daha uzağa, ancak böylelikle hedefime ulaşabilirim.
  - Demek hedefinizi biliyorsunuz?
  - Evet, söyledim ya, buradan uzağa, işte hedefim! '' Kafka

'' Hedef, yalnızca yolda olmaktır. ''
Rasim Özdenören_ Aşkın Diyalektiği

15 Ocak 2014 Çarşamba

Hiç olmazsa...

Marmeladov raskolnikof'a şöyle söyler:

'' Her insanın, hiç olmazsa gidebileceği bir yeri olması lâzım değil mi?

 Zira öyle zaman oluyor ki, mutlaka hiç değilse, bir yere gitmek gerekiyor. ''

9 Ocak 2014 Perşembe

Bilinmeyen...

'' Sevilen sevdirmese, seven sevmezdi diyorlar.

Bu acaba kalp de bir başına işe yaramaz mı demek oluyor?
Kalp yöneleceği nesnesini bulamacak olsa, bir başına ne işe yarayabilir? 

Kalp, yönelimi esnasında nesnesini ( maşukunu ) bulabilir mi?
Onu nasıl tanır? Tanır mı?



Her menzil, bir sonrakinin uğrak yeri olabilirse arayış sonsuza değin sürer: Onun bulunması ve ona ulaşılması dünyevi zeminde imkân dışına çıkar, tanımı ve tabiatı gereği öyle olur: Gerçi Kadiri mutlak, fenadan bekayı ve bekadan fenayı çıkarmaya muktedirdir.

Acaba hangisi daha dramatik bir olgudur: Sevgilinin hulunup da nerde bulunduğunun bilinmemesi m, yoksa nerde yitirildiğinin bilinmesine rağmen kendisinin bulunmaması mı?

Bilinmeyen, yitirilen kişinin o yerde yitirilmiş olduğudur.''

Rasim Özdenören _ Aşkın Diyalektiği

soyut resim_ Hasan Kavruk

Arayış


















'' Kalp, arayış esnasında soruların yeridir. 

O, maşukuna ulaşıncaya değin sorularını sürdürür. Bir kararda durmaz. Maşukuna ulaşıp ulaşmadığını da bilmez. Onun içindir ya, arayışı sürüp durur.

Ona arayışının sonuna geldiği maşuku tarafından bildirilir. Ama kalp, yolculuğunun duraklarında iğvadan müstağni değildir. Bilakis iğvana kapılır, birsamlarla oyalanır. Böyle böyle pişer. Piştikçe soruları azalır. İmtihana varır.


Ama oraya varıncaya değin, o çetin yolu kat etmek zorunda bulunur. 

Bilinmeli ki, aşk , uzun, kesintisiz ve sürekli bir eytişimsel yolculuktur.''

Aşkın Diyalektiği/ Rasim Özdenören